Tuesday, December 08, 2009

559 C


BirGün/ 13:43 12 Nisan 2009

Öğrenciliğimden beri aynı otobüse biniyorum. 559 C Taksim-Hisarüstü otobüsü, okuldan ayrı kaldığım birkaç seneyi saymazsak neredeyse yirmibeş senedir beni bu iki nokta arasında taşıyıp duruyor. 559 C’nin hayatımda özel bir yeri var. Bu otobüsü beklerken geçirdiğim zamanları uç uca eklesek, uzunluk açısından dört beş yaşlarındaki bir çocuğun ömrüne, yoğunluk açısından da Werther’in Lotte’ye duyduğu aşka falan denk gelir diye düşünüyorum. Bir de üzerimdeki etkisi var tabii. Başka hiç bir şeyle karşılaştırılamaz. Onu nerede görürsem göreyim binmek isterim mesela, o anda ne yaptığım nereye gittiğim tamamen önemsizleşir. Derhal otobüse atlayıp pencere kenarında bir yer kapmak ve kitabımı açıp koltuğa gömülerek okumak isterim.
559 C, istanbul’daki birçok hattın aksine, insanların bolca okuduğu bir otobüstür. Neredeyse tümüyle öğrencilerle dolu olduğu için, hemen hemen herkesin elinde bir kitap görebilirsiniz. Arada bir, sevdiğim romanlardan biri gözüme ilişir. Romanı sanki ben yazmışım gibi sevinirim. Bir süre okuyanın yüzündeki değişiklikleri izlerim. Sıkılmış mı, beğenmiş mi, heyecan mı duyuyor anlamaya çalışırım. Bazen hangi bölüme kadar geldiğini görebilmek için uzanıp okuduğu sayfaya şöyle bir göz atmak isterim. Başkasının kitabını okumaya çalışırken defalarca yakalanıp utandığım vakidir.
Yine de 559 C ile seyahat etmenin en keyifli tarafı budur, çünkü sürprizlerle dolu bir otobüstür. Orada her türlü kitaba rastlamak mümkündür. Onun için, otobüste yanımda oturanın ne okuduğuna her zaman bakarım. Onun elindeki kitabın ne olduğuna bağlı olarak, kimi zaman hayal kırıklığıyla kendi romanıma geri dönerken, kimi zaman da için için sevinirim. Nadiren de olsa, biri elinde öyle bir kitap tutuyordur ki, yıllardır görmediğim eski bir dostumla karşılaşmış gibi olurum. Boynuna atlayıp onu kucaklayasım gelir.
Böyle garip bir âdetimin olmasını yadırgayanlar olacaktır. Ama ben bunu meraktan çok duygudaşlığa bağlıyorum. Hayatınızı değiştirmiş, size yön vermiş, dünyayı başka bir gözle görmenizi sağlamış bir kitabı okuyan birini gördüğünüzde hissettiğiniz şey tam da bu değil midir? Onu senelerdir tanıyor gibi hissetmez misiniz? Öyledir de gerçekten. Tanıyorsunuzdur aslında. Aynı kitapları seven insanlar kardeş sayılırlar çünkü. Bir tür harf kardeşliğidir bu.
Ama bütün kardeşlikler gibi bunun da kendine göre incelikleri vardır. Öncelikle kardeşleri hoş tutmak gerekir. Yani, kitabına göre bir okuyucu hayal etmek ve ona göre davranmak lazım gelir.
Romanlarındaki gerilimli atmosferi arzu edilmeyen yakınlıklar üzerinden kuran Patricia Highsmith’i okuyan birine , ‘Merhaba, ben de bu yazarı çok severim, onun için tanışmamız gerektiğini düşündüm’ diyerek yaklaşırsanız, muhtemelen sizi densizliğinizle başbaşa bırakacak ve dudağının kenarında müstehzi bir gülücükle romanına geri dönecektir. Highsmith okuyan biri yabancılarla asla konuşulmaması gerektiğini bilir. Dostoyevski okuyan birini yeri geldiğinde kucaklayabilirsiniz. Oysa, elinde ‘Varlık ve Zaman’ı tutan birine elbette destursuz yaklaşamazsınız. Hatta uzak dursanız iyi olur. O kitapla otobüse binecek cesareti gösterdiyse, herhalde gerçekten okumaya niyetlidir. Birisi, ‘Savaş ve Barış’ı okuyorsa, o uyuyakalmadan, siz başının altına bir kazağı yastık yapıp yerleştirmek isteyebilirsiniz. Tolstoy iyidir, ama yazmaya başladığında durmayı bilmez.
Kurt Vonnegut okurken gülmeyen biri düpedüz deli sayılabileceği gibi, Thomas Hardy okurken gülen birine de şüpheyle yaklaşmak gerekir. Hardy büyük bir yazardır ama mizah duygusuyla ünlü değildir. (Otobüsteki komşunuza gelince, bir kez daha dikkatle baktığınızda göreceksiniz, elinde ‘Tess’i tutuyor olabilir, ama büyük ihtimalle onun arasına ‘şampiyonların Kahvaltısı’nı yerleştirmiş, onu okuyordur. Gülüp durması bundandır.)
Thomas Bernhard okuyana dokunmayın, cümlesini bölmek istemezsiniz. Bilge Karasu okuyan birine manalı manalı bakmanız yeterli olacaktır. O sizin ne demek istediğinizi anlar. Sadık Hidayet okuyana aynısını yapmanızı önermem. O sizi anlamayacaktır. ikiniz de ‘Kör Baykuş’u okuyor olabilirsiniz ama bu en iyi ihtimalle Hidayet’i anlayacağınız anlamına gelir, birbirinizi değil.
Eğer ‘Ulysses’ okuyan birini gördüyseniz, o zaman 559 C’nin koyu kırmızı koltuklarından birinde uyuyakaldınız demektir. Çünkü belediye otobüsünde bu kitabı okuyan olsa olsa Oğuz Atay’dır ve rüyanızda size muzipçe göz kırpmaktadır.

1 comment: