Tuesday, December 08, 2009
Blok ders ve tanrıların ateşi
BirGün/ 12:43 11 Ekim 2009
Her dönem dersler başlarken, bir iki öğrenci yanıma yanaşıp ‘Hocam, blok mu yapıyorsunuz?’ diye sorarlar. Bunlar, ara vermeden iki saat üst üste ders yapmamdan korkan sigara tiryakileridir. Dersin belli bir aşamasından sonra gözlerini tavana diker, yerlerinde huzursuz huzursuz kıpırdanırlar. Artık durmam gerektiğini hatırlatan çalar saatler gibi görürüm onları. Sallanmaya başladıklarında zaman gelmiştir.
Bu senenin kapı önünde biriken tiryakilerini seyrederken kendi öğrenciliğimi hatırladım. Biz sınıfta sigara içebiliyorduk. Onun için ne zaman okuldaki halimi düşünsem, kendimi hep sınıfın sağ arka köşesinde pencerenin yanında otururken görüyorum. İçmeyenler genellikle öne otururdu. Biz de arkalara doluşurduk. Felsefe derslerinde soru-cevap kısmı başlamadan önce, edebiyat derslerinde romanlardan pasajlar okunurken, politika derslerinde tartışmaların en ateşli noktalarına gelindiğinde birer ejderha gibi duman püskürtmek adettendi. İyi bir şeydi demiyorum. Sadece o zaman teamül böyleydi.
Üstelik sadece biz değil, okuduğumuz kitaplarda da herkes fosur fosur sigara içiyordu. Öyle bir zamandı bu.
Bunu yazarken şöyle bir düşündüm de, sevdiğim romanların hepsinde illa ki biraz duman vardır. ‘Zeno’nun Bilinci’ sigaraya dair bir pasajla başlar, ‘Bozkırkurdu’nda Harry Haller bolca tütün tüketir. Kaptan Ahab’ın piposu ağzından düşmez, Bloom ise pürosunu fütursuzca tüttürür. Öyle ki, Thomas Mann’ın tamamı Alplerde bir sanatoryumda geçen ‘Büyülü Dağ’ adlı romanında bile karakterler bir sigarayı söndürüp öbürünü yakarlar. Polisiyelerde ise dumandan göz gözü görmez zaten. Detektif dediğin şeyin sigara içmeyeni olmaz çünkü. Raymond Chandler’ın hazırcevap kahramanı detektif Marlowe, içki ve sigara kullanan biriyle çalışamayacağını söyleyen fazlaca titiz bir müşteriye şöyle der mesela: “Peki ya portakal soysam, sizin için uygun olur mu?”
Ama herhalde en başarılı sigara güzellemesi, Tom Robbins’in ‘Ağaçkakan’ adlı kitabındadır. Robbins, tümü bir Camel paketinin içinde geçen bu romanda neden sigara içtiğimize dair bir teori geliştirir: “Dört elementten üçü tüm yaratıklar tarafından paylaşılır ama ateş yalnızca insanoğluna bağışlanmış bir hediyedir. Canımız yanmadan ateşe en yakın olabildiğimiz an, sigara içtiğimiz zamandır. Sigara içen herkes, tanrıların ateşini çalıp evine götüren Prometheus'un cisimleşmiş halidir. Güneşin gücünü elde etmek, cehennemi etkisiz kılmak, o ilk kıvılcımla özdeşleşmek, yanardağın iliğini emmek için sigara içeriz. Peşinde olduğumuz, tütün değil, ateştir.(...) Sigara içen kişinin akciğeri, ateş tanrısına kurban edilmiş çıplak bir bakiredir.”
Bu açıklama bana hep makul görünmüştür. Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz? Ateşle uğraşmanın daha ehlileştirilmiş bir yolu olduğunu sanmıyorum. Herhalde ateş yiyiciler, itfaiyeciler ve fırıncılar başta olmak üzere herkes benimle bu duyguyu paylaşacaktır.
Tütüne veda etmiş olmama rağmen hala bunları yazıyor olmamın sebebi de budur belki. Ateşe olan düşkünlüğüm. Sigarayı bırakışımın üzerinden 2 yıl 3 ay 24 gün 8 saat geçtiği şu dakikada, ilk nefesi çektiğimde çıkan o çıtırtının sesini bu kadar iyi hatırlıyor olmamın başka bir açıklaması olabilir mi?
Ne sobalar yaktım, ne mangallar tutuşturdum, ne kibritler çaktım. Olmadı. Hiç biri sigaranın yerini tutmadı. Onun bunun sigarasının çıtırtısından ve dumanından otlanarak idare etmeye çalışıyordum ki, şimdi bir de bu yasak çıktı.
Karşıyım. Yasak çok sıkı. Sigara içenler için de kimi kapalı mekanlar olsa, fena mı olurdu?
Hava yavaş yavaş soğuyor. Mevsim dönüyor. Tütün tiryakisi bunca insan daha akciğer kanserine falan gelemeden kafelerin lokantaların kapılarında helak olup zatüreden gidecek. Kötü muameleden kaynaklanan kalp kırıklığı da cabası.
Sigara yasağı iyi niyetli bir çabadan kaynaklanıyor elbette. Mesajı alıyoruz, dersi anlıyoruz. Ama herkes gayet iyi bilir ki, ders ne kadar iyi olursa olsun blok olunca çekilmez.
Hayatımızı bitmeyen bir blok ders haline getirmeyiniz. Lütfen.
This comment has been removed by the author.
ReplyDelete