Sunday, May 22, 2011
Şairin Ehliyeti
BirGün
22 Mayıs 2011
Şairin dünyayı dilediği gibi kurgulamak ve bunu canının istediği gibi ifade etmek ehliyeti vardır. Okuyucuda uyandırmak istediği etkiye göre dilin kurallarıyla, toplumun düzeniyle, hatta paşa gönlü çekerse fizik kanunlarıyla bile oynayabilir, onları eğip bükebilir yeniden şekillendirebilir.
Kimileri bu özgürlüğü tedbirli bir şekilde kullanır, kibar kibar yazarlar. Onların elinden çıkan metinlerde güller açar bülbüller öter ama kimsenin yakası bağrı açılmaz. Aşıklar en fazla diz dize oturup konuşurlar. Öpüşecekleri zaman başka bir bölüme geçilir. Bazen savaş çıksa da romanın geçtiği kente uğramaz, cinayetler işlenir ama sadece gazete haberi olarak kalır. Böyle bir temiz temiz yazma hali vardır. Elini hiç kirletmeden. Ne var ki, dünyayı değiştiren kitaplar bunların arasından çıkmaz.
Her zaman hatırlayacağımız yazarlar bizi yerden yere vuranlardır. Bunlar ehliyetini cebine koyup hiç vakit geçirmeden yola koyulanlar olur çoğu kez. Virajları hızlıca alıp köşeleri sertçe dönecek, hiç duymadığımız şeyleri hiç duymadığımız bir şekilde söyleyeceklerdir. Herkesin bildiği ama bahsetmediği şeyleri anlatabilirler. Hiç kimsenin hayal etmediği şeyleri de söyleyebilirler. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, her seferinde bizi şaşırtacak ve sarsacaklardır.
Beat Kuşağı yazarlarından William S. Burroughs bu gruba girer. II. Dünya Savaşı sonrası Amerika’da hakim olan tutucu orta sınıf ahlakına bir başkaldırı olarak ortaya çıkan Beat Kuşağı, her türlü toplumsal baskıya yalnızca eserleriyle değil yaşam tarzlarıyla da karşı duran bir grup cesur yazar ve müzisyenden oluşur. Bu kuşağın belli başlı kitaplarından biri Jack Kerouac’ın “Yolda” adlı romanı ise, bir diğeri de Burroughs’un “Yumuşak Makine”sidir.
Geçenlerde öğrendim ki, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “Yumuşak Makine” için “Türk toplumunun ahlak anlayışına” uymadığı gerekçesiyle soruşturma açmış. Tebrik ederim. Çok yerinde bir karar. Burroughs’un kitabı tam da bu nedenle yazılmıştır çünkü. Düzenin kapılarını tutanların tekerine çomak soksun diye. Işıklı büyük salonlarda adım sayarak dans edenlerin ayak uyduramayacağı bir şarkı olsun diye. Demek ki roman hala hedefini buluyor, birilerinin canını sıkmayı başarıyor.
Bir kitap yasağı daha. Garip tabii. Yine de, devlet büyüklerimizin bu kitaptan neden bu kadar hararetle nefret ettiğini anlamak zor değil. ‘Örf ve adetlerimize uymaz’ lafı artık ikinci derimiz gibi bir şey oldu. O kadar yakın bize. Bence asıl şaşırtıcı olan, memleketimizin saygıdeğer savcılığının, uğraşacak başka bir işi yokmuş gibi, edebiyat eleştirisine soyunmuş olması.
Kitabı basan Sel Yayıncılık’ın açıklamasına bakılırsa, Burroughs’un romanını inceleyen başbakanlığa bağlı kurul raporunda “anlatım bütünlüğüne riayet” edilmediği için kitabın edebi değerinden şüphe duyulması gerektiğini ifade etmiş.
Bir anlatının mutlaka “konu bütünlüğü” taşıması gerektiği inancının bu kadar şiddetli bir ifadesine uzun süredir rastlanmadı. Neredeyse Aristo’dan beri.
Roman kuramı hassas bir mevzu. Kabalık etmek istemem ama bu kurulun okumalarında biraz geri kalmış olduğu hemen fark ediliyor. Ben olsam ellerine modernist metinleri tutuşturur, haftada bir de sınav yapardım. Ancak nereden başlamak gerektiğinden emin olamıyorum. Biraz daha geriye gitmek gerekebilir belki. “Yumuşak Makine”ye dair incelemenin kalan kısmına bakıyoruz: “tarihi mitolojik unsurların yaşam tarzlarından örnekler vererek kişisel ve objektif olmayan gerçek dışı yorumlarda bulunmak” ve “argo ve amiyane tabirlerle kopuk anlatım tarzının benimsenmesi” de birer edebi sorun olarak art arda sıralanıyor.
Başbakanlık Kurulu’nun saygıdeğer üyelerine naçizane bir önerim olacak: Burroughs’un ehliyetine el koymaya kalkmadan önce, ondan daha kıdemli sürücülerin kayıtlarına, ne bileyim, Shakespeare ya da Rabelais’nin eserlerine bir göz atmak isteyebilirler. Orada bu tür sorunlarla bolca karşılaşacaklar, böyle “çarpıtma” ve “ahlaksızlıklar”dan mebzul miktarda bulacaklardır.
İhbar etmiş gibi olmayayım ama.
No comments:
Post a Comment