Monday, April 11, 2011
Kahkahanın İktidarı
BirGün
19 Aralık 2010
Bütün çocukluğunuzu ‘arka sıradaki gözlüklü kız’ olarak geçirdiyseniz, sınıftaki zorbalarla nasıl baş edileceğine dair bir kaç şey öğrenmişsiniz demektir. Zorbalar her zaman yanıbaşınızdadır. Öğretmenin görmediği zamanlarda saçınızı çekecek, gözünüzün içine baka baka yemeğinize tükürecek, hatta harçlığınıza bile göz koyacaklardır. Onlardan kaçarak kurtulamazsınız. Bunu size kimi büyükler de söyler: “Ne korkuyorsun, evladım? Sen de yapıştır bir tane.” Kolaysa sen yapıştır, dersiniz içinizden. Zorbalar her zaman sizden daha kuvvetlidir. Onun için zorba olmuşlardır zaten. Cepheden yüzleşmek işlemez. En iyi ihtimalle dayak yersiniz. Daha kötü ihtimalle, diğerlerinin dikkatini çekersiniz. Çünkü, bütün gözlüklü kızların bildiği gibi, her zaman başkaları olacaktır.
Zorbaları onlarla dövüşerek alt edemeyebilirsiniz. Fakat zayıf noktalarını kestirebilirseniz, oyunu kazanmanız işten bile değildir. Nitekim, benim itilip kakılmalar tarihimin şanlı finali, bir sabah okula gitmemek için iyi bir sebep bulmaya uğraşırken, şunu farkettiğimde gerçekleşti: bir zorbanın en çok korktuğu şey gülünç duruma düşmekti. Bu bilgiyle üzerime bir ışık inmiş gibiydi. Yatakta doğrulup ciddi ciddi düşündüğümü hatırlıyorum. Kaybedecek pek bir şeyim yoktu. Bana gülünmesinden korkmuyordum. Bu yeni bir şey değildi. Oysa, onun kaybedecek çok şeyi vardı. Kendini bir tür kahraman sanıyordu. Anladım ki, süperman için kriptonit neyse, benim küçük zorba için de kahkaha oydu. Gücünü elinden alacak şeyi bulmuştum!
Bu olaydan seneler sonra, Rus düşünür Mihail Bahtin’in ‘Rabelais ve Dünyası’ adlı kitabında ‘karnaval kahkahası’na atfettiği anarşist özelliği okuyunca, çocukken farkında olmadan aynı prensibi kullandığımı anladım. Bahtin’e göre, kahkaha iktidarın gücünü elinden alıp kendisine karşı kullandığı için anarşisttir. Zorba ona gülmemizden endişe eder. Çünkü kendini çok ciddiye alır. Çünkü korkudan beslenir. Ona güldüğünüz anda üzerinde durduğu zemini tehdit ediyor olursunuz.
Başbakan Erdoğan’ın ziyareti sırasında yapılan gösteride arkadaşlarının gözaltına alınmasını protesto eden ODTÜ’lü öğrencilerin, geleneksel mücadele yöntemlerini bir tarafa bırakarak birden Uzun Eşek oynamaya geçmelerini seyrederken bunları aklımdan geçirdim. Bahtin’e sorma şansımız olsaydı, bu olayın ‘karnaval kahkahası’nı çağıran popüler şenlikli biçimlerin özelliğine sahip olduğunu söyleyecekti bize. İlk bakışta yalnızca bir oyun gibi görünen bu eylemin aslında derin bir anlam taşıdığını hatırlatacaktı.
Öğrenciler dansın adımlarını değiştirdiler. Polis kalkanlarının önünde Uzun Eşek oynamaya geçtiklerinde, kuralları gücü elinde bulunduranlar tarafından belirlenmiş bir ilişkiyi yeniden tanımladılar. İktidar, öğrencilerin kendilerine yönelen şiddetle aynı yöntemi kullanarak yüzleşmesini beklerken, onlar bu ilişkiyi ters yüz edip bir şenliğe çevirdiler. Öğrencilerin bir çocuk oyununa geri dönmekten korkacak bir şeyleri olamazdı. Oysa polisin en son isteyeceği şey, öğrencilerin elinde ‘oyuncak’ olmaktı– ki ‘yastık’ görevi görmeye başladıkları andan itibaren, bu da gerçekleşmiş oldu.
ODTÜ’lü öğrencilerin eyleminin gücü buradan geliyor. Kahkahanın gücünden. İktidar kendini ciddiye aldığı ölçüde tahammülsüzleşir. Eleştiriyi kaldıramaz. Mizah duygusu zayıflar. Kendi gücünün mutlaklığından şüphe etmez olur. İtibarını korumak için de kaba kuvvete başvurmaktan çekinmez. Ancak giysileri, kalkanları ve coplarıyla etrafa korku saçması gereken kolluk kuvvetleri, önlerinde uzun eşek oynandığı zaman birden ‘korkunç’ olmaktan çıkıp gülünçleşir. Yani dokunulabilir, başa çıkılabilir ve dolayısıyla da alt edilebilir bir şey haline gelir.
Bunun içindir ki, ister arka sırada oturan gözlüklü kız olun, ister ‘orantısız güç’le yüz yüze kalan bir avuç öğrenci, şiddete başvuranlarla başetmenin en akıllıca yolu kahkahadır.
Bahtin’in dediği gibi, kahkaha özgürleştirir. Kendine ‘süper’ güçler atfedeni yeryüzüne indirir, yabancı olanı tanıdık kılar ve böylece korkuyu yok ederek bizi serbest bırakır. İşte o zaman iktidarın kahkahası yerine, kahkahanın iktidarından söz edebiliriz. Bu hafta ODTÜ’de olduğu gibi.
No comments:
Post a Comment