5 Ağustos 2012
“Faust” denince
herkesin aklına önce Goethe gelir, ama ben Christopher Marlowe’un oyununu biraz
daha fazla severim. Bunda kendini pek akıllı zanneden Faust’un şeytana pabucunu
ters giydirmeye çalıştığı sahnenin büyük payı vardır.
Muhteris bir adam
olan Faust arzu ettiği her şeye sahip olabileceğine inanmak ister. Bu isteğin
şeytani bir tarafı olduğunun bal gibi farkındadır. Peki ya karşısında durup ona
bütün dünyayı vaat eden kişi gerçekten şeytan mıdır? İşte bundan bir türlü emin
olamaz. Bunun üzerine Mefisto’yu sorguya çekmeye kalkar. Ona der ki, “Senin
yerin cehennemdir, nasıl oldu da başka bir yere gidebildin?”
Mefisto’nun
cevabı unutulacak gibi değildir. Şöyle der Faust’a: “Ne ben cehennemden çıktım,
ne de burası başka bir yerdir.”
Faust kendi
şeytani arzusu ile cehennemi ayağına getirdiğinin farkında değildir. Mefisto cehennemden
çıkmamıştır, aksine Faust açgözlülüğü ile kendi ateşini tutuşturmuştur. Bu soruyu
sorarken bile istimi almış, iktidar ve zevk içinde yaşayacağı bir dünyanın
parıltısına çoktan kapılmıştır. Duyduğu şeyin anlamını kavrayamaz.
Oysa biz
okuyucular, Mefisto’nun ne demek istediğini hemen anlarız. Cehennem dediğimiz
şey öyle uzakta, olası bir gelecekte falan değildir. Cehennem burada, hemen
yanı başımızda beklemektedir. Aslında onu kendi ellerimizle yaratırız. Kötülüğe
dahil olduğumuz her anda, haksızlığa göz yumduğumuz her durumda, hırs ve
açgözlülükle ile davrandığımız her olayda dünya biraz daha kararır ve cehennemleşir.
Malatya
Doğanşehir'de Alevilerin yaşadığı bölgede ısrarla ramazan davulu çalan ve bu
konuda çıkan tartışmanın ardından kimi ailelerin evlerini taşlayan, ahırlarını
yakan saldırganları izlerken bunları düşündüm. Kendilerine benzemeyeni yok
etmeye kalkan bu insanlar, cehennemi buraya çağırdıklarının farkında bile
değildi. Nefret ve öfkeden oluşan bir ateşe habire odun atıp duruyorlardı.
Bilmiyorlardı ki, besledikleri bu ateş cehennemin ta kendisidir.
Malatya’da komşularını
yakmaya kalkanların yüreğinde cehennem korkusu var mıdır bilmem. Ama onlara Pir
Sultan Abdal’ın bu sözlerini hatırlatmak isterim.
Pir Sultan
Abdal’ım sözlerim haktır
Hakk diyen
kullardan hiç şüphem yoktur
Cehennemde ateş olmaz
nar yoktur
Herkes ateşini
bile götürür
Cehennem
tam da böyle bir şeydir. Kötülükle beslenen bir ağız, kardeşlerin birbirine
ihaneti ile büyüyen bir ateştir o. Ve burada hemen yanı başımızdadır.
Ta Habil’le
Kabil’den beri.
Dusunce eksikligi ile carpik inanc birlesince her bir insan durdurulamaz, laftan anlamaz bir seytana donusebiliyor. Madem devlet insani koruyamiyor, insanin istedigi yerde yasayabilme en azindan komsusunu secebilme ozgurlugu olmali. Ama durum hic de oyle degil, ekonomik seviyesine gore siniflara ayrilmisiz, konservatif iktidar da bir taraftan aile degerleri deyip kadinlar ve erkekleri bol cocuklu derin aile baglariyla birbirine baglayabilme cabasinda. Atesini kendisiyle tasiyan iktidar mantigina gore birey onemsiz, onemli olan cogalmak ve aile olmak, kadinlarin cocuk bakmasi, herkesin ekonomik seviyesine gore bahtina ne duserse onu yasamasi.
ReplyDelete