Tuesday, July 16, 2013

İç Güçler

BirGün Pazar
17 Haziran 2013


Gezi Parkı direnişi ile başlayan hareket, hükümet yanlısı basın organlarının sabah akşam ilan ettiği gibi, milletimiz ile dış güçler arasında gerçekleşen bir mücadele değildir. Aslına bakarsanız, yabancı basının genellikle yazdığı gibi, gelenekçiler ile modernler, tutucular ile ilericiler ya da Doğu ile Batı arasındaki bir çatışmaya da işaret etmez. Hatta, bana sorarsanız, bu çatışma hükümet ile muhalefet arasında bile değildir.

Gezi Parkı direnişi, sınırlı bir çevre hareketi olarak başlamış olmasına rağmen, çoğulcu ve kucaklayıcı tutumuyla kendi sınırlarını aşmış ve bütün iktidar ilişkilerini soruya açmıştır. Sermayenin tahakkümünden tutun yaşam alanı ile ilgili taleplere, inanç özgürlüğünden Kürt meselesine, kadın haklarından LGBT’ye kadar her türlü özgürlük talebi bu hareketin içinde kendisine yer bulabilmesini de ancak böyle açıklamak mümkündür.

Bana kalırsa, Gezi Parkı direnişi ile ortaya çıkan çatışma, ezberini bozabilenlerle bozamayanlar arasındadır.

Bu durum, hükümet için olduğu kadar muhalefet için de geçerlidir.

Onun için artık herkesin kendine biraz çeki düzen vermesinin zamanıdır. İşkembe-i kübradan sallayanlar, büyüklerinden duyarak ezber ettikleri lafları art arda sıralayanlar, bahanelerin arkasına saklananlar şimdi ne kadar endişelenseler yeridir. Çünkü onların zamanı geçmiştir artık. Moda tabirle, “bugünden yarına” her şey değişmeyecektir elbette. Ama Gezi Parkı’nda yaşananlar, yeni neslin bu safsatalarla devam etmeyeceğinin işaretidir.

Gezi tecrübesi bize şunu söylemektedir: Başörtüsü üzerinden din sömürüsü yapmaya kalkanlar kadar, başını örtüyor diye bir milletvekilini meclisten kovanların da zamanı dolmuştur artık. Herkesin kendine çeki düzen vermesinin, ezberini gözden geçirmesinin zamanı gelmiştir.

Dış güçler teorisi de bu ezberin önemli bir parçasıdır ve er geç aynı akıbete uğrayacaktır. İnsanları korku içinde bir arada tutmaya yönelik bu araç, otoriter rejimlerin bir numaralı silahıdır. Ortak bir düşman yaratmanın, halkı korku içinde birleştireceği ve demokratik talepleri ertelemeye sevk edeceği düşünülür. Halbuki, bu halk oturup bir kurtarıcıyı beklemeyeceği gibi, dış mihraklı güçlerin lafının geçtiği komplo teorileri ile oyalanarak zaman kaybetmeyecektir artık.

Çünkü Gezi olaylarına muhalefet edenler bile bir ölçüde hissetmiştir ki, şu anda devrede olan şey dış güçler değil iç güçlerdir.

Gidenler görmüştür, Gezi Parkı’nda her şey tamamen iç güçler tarafından yönetilmektedir. Gönüllü doktorlar, açık mutfak, gelen yardımların dağıtılması, bunların hepsi iç güçler tarafından gerçekleştirilmektedir. Her biri başka bir sınıftan, sokaktan ve anlayıştan gelen ve birbirine benzemeyen bu insanların birlikte durabilme becerisi ve barışçıl bir şekilde direnebiliyor olmaları da tamamen bundandır.

İç güçler bazen içimize sığmayıp gözyaşı olarak dışarı taşmaktadır.

Gezi Parkı’nda ilk kez sevilip korundukları için gönül borcu hisseden ve barikatlarda en önde durup üzerlerine düşen gaz bombalarını tutup geri atmaya çalışan sokak çocuklarına dair haberi okuduğumuzda olan budur mesela. Vali Mutlu  “Çocuklarınızı alanlardan çekin, yoksa olacaklardan sorumlu değiliz,” dediğinde parka gelip el ele tutuşarak çocuklarının etrafında güvenlik çemberi oluşturan anneleri izlerken yanaklarımızı ıslatan da iç güçlerdir.

İç güçler hafife alınacak şey değildir. Öyle kolay kolay ölçülüp biçilemez. Dış güçler gibi listelenip tasnif edilemez. Çünkü kalpten gelir, gönülden gelir, insanın göğsü ile karnı arasından bir yerden gelir. Utanç içinde yaşamaktansa onurlu bir hayatı tercih eden insanların cesaretinden gelir. Açken ve yorgunken bile, kendinden önce yanındakinin güvenliğini gözeten birini izlerken karnınıza yayılan sıcaklıktan gelir. Dahası, iyi bir iş yapıyor olmanın gönül rahatlığından gelir.

Devletimiz, hükümetimiz ve muhalefet partileri müsterih olsun. Artık iç güçler devreye girmiştir.

Ve bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacaktır.

No comments:

Post a Comment