BirGün Pazar
17 Haziran 2013
Gezi Parkı direnişi ile başlayan hareket, hükümet yanlısı basın
organlarının sabah akşam ilan ettiği gibi, milletimiz ile dış güçler
arasında gerçekleşen bir mücadele değildir. Aslına bakarsanız, yabancı
basının genellikle yazdığı gibi, gelenekçiler ile modernler, tutucular
ile ilericiler ya da Doğu ile Batı arasındaki bir çatışmaya da işaret
etmez. Hatta, bana sorarsanız, bu çatışma hükümet ile muhalefet arasında
bile değildir.
Gezi Parkı direnişi, sınırlı bir çevre hareketi olarak başlamış olmasına
rağmen, çoğulcu ve kucaklayıcı tutumuyla kendi sınırlarını aşmış ve
bütün iktidar ilişkilerini soruya açmıştır. Sermayenin tahakkümünden
tutun yaşam alanı ile ilgili taleplere, inanç özgürlüğünden Kürt
meselesine, kadın haklarından LGBT’ye kadar her türlü özgürlük talebi bu
hareketin içinde kendisine yer bulabilmesini de ancak böyle açıklamak
mümkündür.
Bana kalırsa, Gezi Parkı direnişi ile ortaya çıkan çatışma, ezberini bozabilenlerle bozamayanlar arasındadır.
Bu durum, hükümet için olduğu kadar muhalefet için de geçerlidir.
Onun için artık herkesin kendine biraz çeki düzen vermesinin zamanıdır.
İşkembe-i kübradan sallayanlar, büyüklerinden duyarak ezber ettikleri
lafları art arda sıralayanlar, bahanelerin arkasına saklananlar şimdi ne
kadar endişelenseler yeridir. Çünkü onların zamanı geçmiştir artık.
Moda tabirle, “bugünden yarına” her şey değişmeyecektir elbette. Ama
Gezi Parkı’nda yaşananlar, yeni neslin bu safsatalarla devam
etmeyeceğinin işaretidir.
Gezi tecrübesi bize şunu söylemektedir: Başörtüsü üzerinden din sömürüsü
yapmaya kalkanlar kadar, başını örtüyor diye bir milletvekilini
meclisten kovanların da zamanı dolmuştur artık. Herkesin kendine çeki
düzen vermesinin, ezberini gözden geçirmesinin zamanı gelmiştir.
Dış güçler teorisi de bu ezberin önemli bir parçasıdır ve er geç aynı
akıbete uğrayacaktır. İnsanları korku içinde bir arada tutmaya yönelik
bu araç, otoriter rejimlerin bir numaralı silahıdır. Ortak bir düşman
yaratmanın, halkı korku içinde birleştireceği ve demokratik talepleri
ertelemeye sevk edeceği düşünülür. Halbuki, bu halk oturup bir
kurtarıcıyı beklemeyeceği gibi, dış mihraklı güçlerin lafının geçtiği
komplo teorileri ile oyalanarak zaman kaybetmeyecektir artık.
Çünkü Gezi olaylarına muhalefet edenler bile bir ölçüde hissetmiştir ki, şu anda devrede olan şey dış güçler değil iç güçlerdir.
Gidenler görmüştür, Gezi Parkı’nda her şey tamamen iç güçler tarafından
yönetilmektedir. Gönüllü doktorlar, açık mutfak, gelen yardımların
dağıtılması, bunların hepsi iç güçler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Her biri başka bir sınıftan, sokaktan ve anlayıştan gelen ve birbirine
benzemeyen bu insanların birlikte durabilme becerisi ve barışçıl bir
şekilde direnebiliyor olmaları da tamamen bundandır.
İç güçler bazen içimize sığmayıp gözyaşı olarak dışarı taşmaktadır.
Gezi Parkı’nda ilk kez sevilip korundukları için gönül borcu hisseden ve
barikatlarda en önde durup üzerlerine düşen gaz bombalarını tutup geri
atmaya çalışan sokak çocuklarına dair haberi okuduğumuzda olan budur
mesela. Vali Mutlu “Çocuklarınızı alanlardan çekin, yoksa olacaklardan
sorumlu değiliz,” dediğinde parka gelip el ele tutuşarak çocuklarının
etrafında güvenlik çemberi oluşturan anneleri izlerken yanaklarımızı
ıslatan da iç güçlerdir.
İç güçler hafife alınacak şey değildir. Öyle kolay kolay ölçülüp
biçilemez. Dış güçler gibi listelenip tasnif edilemez. Çünkü kalpten
gelir, gönülden gelir, insanın göğsü ile karnı arasından bir yerden
gelir. Utanç içinde yaşamaktansa onurlu bir hayatı tercih eden
insanların cesaretinden gelir. Açken ve yorgunken bile, kendinden önce
yanındakinin güvenliğini gözeten birini izlerken karnınıza yayılan
sıcaklıktan gelir. Dahası, iyi bir iş yapıyor olmanın gönül
rahatlığından gelir.
Devletimiz, hükümetimiz ve muhalefet partileri müsterih olsun. Artık iç güçler devreye girmiştir.
Ve bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacaktır.
No comments:
Post a Comment