18 Ağustos 2013
Çoluğa çocuğa
karışmış arkadaşlarımdan biriyle yemek yiyordum geçen gün. Biz sohbet ederken
çocuklar sıkıldı. Bir süre sonra yanımızdan ayrıldılar. Baktım arkadaşımın
küçük oğlu eline bir kitap almış sayfaları çeviriyor. Henüz sadece beş yaşında
olmasına rağmen üzerinde ağırbaşlı bir hava var. Koltuğa yaslanışı, okuduğu bölüme
yoğunlaşmak ister gibi kaşlarını çatışı, sayfaları yavaş ve dikkatli bir
şekilde çevirişi insana tecrübeli bir okuyucu ile karşı karşıya olduğunu
düşündürüyor.
“Ozan okumayı
öğrendi mi?” diye sordum. “Yok canım!” diyerek omuzlarını silkti annesi. Kendisi
hakkında konuştuğumuzu fark edince, Ozan yanıma gelip kitabını gururla bana
gösterdi. Bunun üzerine aramızda şöyle bir konuşma geçti:
-
Ne
okuyorsun?
-
Dördüncü
bölüme geldim ben…
-
İyi
de ne okuyorsun?
-
Kitap.
-
Nasıl
bir kitap?
-
Hiç
resim yok. (Muzip bir şekilde gülümsüyor.)
-
Anladım.
Biraz resim fena mı olurdu?
-
(Kafasını
hayır anlamında sallıyor. Resimli kitabı bebekler okur tabii. Haklı.)
-
Peki.
Ne okuyorsun?
-
(Suratıma
dikkatle bakıyor.) Kitap.
-
Ama
ne hakkında?
-
Yaşayan
bir adam hakkında…
-
Adam
ne yapıyor?
-
(Bir
daha suratıma bakıyor. Muhtemelen salak olduğuma karar verdi.) Yaşıyor.
-
Dördüncü
bölümde ne oluyor peki?
-
Yaşamaya
devam ediyor.
Nasılsa gülmemeyi
başarıyorum. Ozan’ın duygularını incitmek istemem. Zaten sonradan anlaşıldı ki,
bizimki bu kitap meselesini çok ciddiye almış. Ablası okurken kendisi
okuyamıyor diye dertleniyormuş. Hatta geçenlerde uyumadan önce annesine şöyle
demiş: “Okuyorum ama okuduklarımı anlayamıyorum. Bana bir gözlük alırsan belki anlayabilirim.”
Ayrıca, dördüncü bölümde adam hala hayattaysa işler iyi gidiyor
demektir. Ortada gülünecek bir şey yoktur. Keşke biri bana roman taslaklarını yollayan
çiçeği burnunda yazarlara da söylese bunu: Genç yazar, birinci vazifen karakterlerini
birkaç bölüm boyunca hayatta tutmaktır. Herkesin sapır sapır ölüp gittiği romanlar
yazamazsın. Yazarken şunu düşünmekte fayda var: Bu kadar drama bir kitap için
fazla olabilir mi?
Yine de Ozan’ın
kitabında asıl hoşuma giden bu meselenin halledilmesi değildi. Hikayenin
“yaşayan bir adam hakkında” olmasından etkilendim daha çok.
Çünkü roman
dediğimiz şey aslında gündelik yaşantı ile alakalıdır. Eğer bir karakterin bir
gününü nasıl geçirdiğine dair ayrıntıları anlatmayı başaramıyorsanız kendinize romancı
diyemezsiniz. Hikayeniz solar kalır. Ya da birtakım ukalaca tespitlerle,
inandırıcı olmayan diyaloglarla, sonu gelmeyen sıkıcı tasvirlerle dolar taşar.
Karakter bir türlü ortaya çıkamaz. Öykü açıldıkça hayat bulacağına, gitgide
düzleşir, sığlaşır, cansızlaşır.
Gatsby’nin herkese
“ahbap” (“old sport”) demesi, Leopold Bloom’un sabah sabah böbrek kızartması
yapması, Tom Sawyer’in düşen süt dişinin bıraktığı boşluktan mükemmel bir
şekilde tükürebiliyor olması, ya da Raskolnikov’un dönüp dolaşıp kendini kentin
merkezindeki Saman Pazarı’nda bulması... Bunların hepsi gündelik hayata dair
ayrıntılardır. İlk bakışta anlamsız gibi görünseler de, onları hala
hatırladığıma göre, gerçeklik duygusu oluşturmakta başarılı olmuşlardır.
“Roman Sanatı” adlı kitabında E. M. Forster, bazı roman
karakterlerinin gerçek insanlardan daha gerçek göründüğünü söyler. Çünkü yazar
karakterin günlük hayatına dair detayları bize aktarmayı başarmıştır. Böylece
onun yaşantısına dair bütünlüklü bir bilgi edinebilmiş ve onu iyiden iyiye
tanımışızdır. Yani roman kişisi bir karton karakter olmaktan çıkmış ve “yaşayan
biri” haline gelmiştir. Forster’ın roman kişilerini gerçek hayattaki kişilerden
daha gerçek bulması da bundandır. Gerçek hayattaki kişilere dair bilgimiz
sınırlıdır. Halbuki yazarın bize sunduğu ayrıntılar ölçüsünde bir roman
karakterinin iç ve dış dünyasını bütünüyle bilebilir, yaşantısına dair fikir
edinebiliriz.
O zaman şunu
söyleyebiliriz: Gündelik yaşantı bir edebiyat türü olarak romanın esas
malzemesidir. Karakterler de ancak bu hayatın içinde şekillenir ve
anlatılabilir hale gelir.
Yani sonuçta Ozan
haklıdır. Bütün iyi romanlar “yaşayan” adamlar ve kadınlar hakkındadır.
Not. Fotoğraftaki şahıs Ozi'nin ta kendisidir.
Not. Fotoğraftaki şahıs Ozi'nin ta kendisidir.