Tuesday, December 08, 2009

TÜRK SİYASETİNDE YALINKAT KARAKTERLER


BirGün/ 03:08 30 Ağustos 2009

İngiliz romancı ve edebiyat eleştirmeni E. M. Forster, ‘Roman Sanatı’ adlı kitabında, roman kişilerini "yalınkat” ve “yuvarlak” karakterler olarak ikiye ayırır. Yalınkat kimseler bir iki özellikleri ile gözüküp birkaç sözcük ile ifade edilirken, Forster’ın “yuvarlak” diye nitelediği çok boyutlu kahramanlar derin ve karmaşık karakterlerdir.


Yalınkat karakterler anlatı boyunca özelliklerini korur. Metne girdikleri ve okura tanıtıldıkları andan itibaren hep aynı verili tanım çerçevesinde davranırlar. Dolasıyla, bizi asla şaşırtmazlar. Her sahnede ne diyeceklerini üç aşağı beş yukarı kestirebiliriz. Forster, bu türün en iyi örneklerini Charles Dickens romanlarında bulacağımızı söyler. Çünkü ona göre Dickens’in dehasının bir kısmı, sahneye çıktıkları andan itibaren hemen tanıyacağımız tipler, yani karikatürize edilmiş karakterler yaratmasına rağmen, bizi bunların kanlı canlı birer insan olduğuna inandırmaktaki başarısından gelir.

Türk siyasetini nasıl okumak gerekir bilmiyorum. Yani bir roman olsaydı, ne olurdu acaba? Bir melodram mı? Bitmek tükenmek bilmeyen bir kahramanlık hikayesi mi? Yoksa genellikle düşük ahlaklı bir kahramanın serüvenlerinin anlatıldığı bir ‘pikaresk’ mi? Hangi okumayı seçersek seçelim, yalınkat karakterlerden yana bir sıkıntımızın olmayacağını tahmin edersiniz. Fakat her düz karakter Dickens’in kişileri kadar eğlenceli değildir. Sahneye her çıkışında aynı şeyi yineleyen bir roman kişisini, bir noktadan sonra çekilmez bulabiliriz.


Hükümetin ‘Kürt açılımı’yla beraber bunu yeniden düşünmek zorunda kaldım, çünkü geçtiğimiz temmuzdan beri, sahneye çıkıp da bizi şaşırtacak bir şeyler söyleyen birilerine rastlamak pek mümkün olmadı.


Necmettin Erbakan, önce hükümetin başlattığı ‘Kürt açılımı’ politikasını ‘suni gündem’ olarak nitelendirdi, sonra da “Bunlar çoluk çocuk takımı” deyip AKP’yi küçümseyerek işin içinden çıkmaya davrandı.


MHP, derhal “Kürt açılımı oyununa gelmeyeceğini” ilan etti ve bu tavır MHP Grup Başkan Vekili Şandır’ın, “Kürt açılımı, Hıristiyan Batının Türkleri Anadolu'dan atma hayalinin gecikmiş planıdır” yorumuyla taçlandı.


Totolojilerin tartışmasız hakimi eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, yine yeni bir şey söylemedi. En son beyanatında, çözümsüz geçen 25 yılın 7’sinde AKP'nin olduğunun altını çizerek bizi aritmetiğe davet etti.


Fakat sürprizsizliği ve durağanlığı ile beni en çok yoran siyaset kişisi her zamanki gibi Deniz Baykal oldu. Hükümetin açıklamasının hemen ardından, CHP Grup Toplantısı'nda konuşan Baykal yine aynıydı, yine şaşırtmadı. Önce “Bunun içinde ve altında ne var?” diyerek karanlık sulara işaret etti. Laf arasında, etnik kimlik konusundaki esas açılımı kendilerinin 30 yıl önce gerçekleştirdiği söyledikten sonra, sonunda baklayı ağzından çıkardı ve hükümeti bir numaralı bölücü ilan ederek sözlerine son verdi: “Mili eğitime, dini sokarak en büyük zararı verdiler. Şimdi de etnisiteyi sokmak istiyorlar. Etnik anlayışa göre ayrıştırma yapmak istiyorlar.”


Daha evvel kimbilir kaç kez duyduğumuz bu lafları bir kez daha tekrar eden Baykal’ın bir siyasetçi olarak kendi grubunun bile sabrını zorlamaya başladığını düşünüyorum. Bir edebi karakter olsaydı, muhtemelen okuyucuyu çoktan yıldırmış olurdu. Forster olsa bu karakterin bu romandaki geleceğine dair ne söylerdi acaba? Bunu kestirmek çok zor olmasa gerek.


Peki, Türk siyaset sahnesindeki karakterlerin tümü böyle mi? Yeni durumlara adapte olabilen, hatta bu durumlarla beraber kendileri de gelişip değişen kişiler, yani Forster’in tabiri ile “yuvarlak” karakterler nerede? Dinamik ve değişken oldukları için bizi şaşırtacak, kendileri oluşurken, dünyayı da değiştirip dönüştürecek siyasi kişiler var mı? Yeni durumlara uyum gösterip kendileri yeni durumlar yaratabiliyorlar mı? Bütün bunların değerlendirmesini size bırakıyorum.
Ancak bu sorulara yanıt bulmaya uğraşırken, Forster’ın çok boyutlu gibi görünmeye çalışan yalınkat karakterlere dair uyarısını dikkate almanızı rica edeceğim: “Bir roman kişisinin çok yönlü olmadığını anlamak için bizi şaşırtabiliyor mu, şaşırtamıyor mu ona bakarız. Eğer hiç şaşırtmıyorsa yalınkattır. Şaşırtabiliyor da inandırıcı olamıyorsa, yuvarlaklık taslayan yalınkat bir kişidir.”

Demek ki yalnızca şaşırtmak yetmiyor, inandırıcı da olmak gerekiyor.

No comments: