Saturday, March 01, 2014

Daktilo Silgisi

BirGün Pazar
23 Şubat 2014


Eskiden üniversitede bazı bölümlerde bitirme tezi adı altında uzunca bir makale yazılırdı. Bu son görevi tamamlamadan lisans eğitiminden mezun olamazdınız. Ancak tezi yazdıktan sonra rüştünüzü ispat etmiş kabul edilir ve okuldan hayata doğru yollanırdınız.

O zaman bilgisayar yaygın bir şekilde kullanılan bir araç olmadığı için hemen her şey elle yazılırdı. Okulda bir bilgisayar binası vardı ama orada mühendisler yaşıyordu. Sadece bir iki kez girebildiğim bu binada, bilim kurgu filmlerinden fırlamış gibi görünen bir oda vardı. Orada “ana bilgisayar” denen dev bir makina dururdu. Sonra yavru bilgisayarları da görmek kısmet oldu ama onları kullanmak için daha seneler geçmesi gerekecekti.

Bazı havalı şahıslar ödevlerini daktilo ile yazarlardı. Ama ben tez yazma zamanı gelene kadar bütün ödevlerimi bilek gücüyle yazdım. Uzun kuyruklu harfleriyle hiçbir yere sığmayan elyazım da böylece ehlileşti ve makul boyutlara indi. Dolmakalem kullanmaya da o zaman alıştım ve bu adeti hiç bırakmadım. Babamın o dönemde hediye ettiği kalemi şimdi de sınav kağıtlarını okurken kullanıyorum.

Fakat işte bütün öğrencilerin başına gelen şey sonunda beni de buldu. Tez yazma zamanı geldi ve bir daktilo bulmak gerekti. Ödevler falan oluyordu da, tezin elle yazılmayacağını birinci sınıflar bile bilirdi.

Birkaç hafta yana yakıla daktilo aradım. Sonra bir gece o zamanlar sahaflık yapan sevgili bir arkadaşım elinde bir kutuyla kapıda belirdi. Kutunun içinden biraz hırpalanmış bir daktilo çıktı. Küçük güzel bir Triumph’du bu. Gri çantasının üzerinde yağlıboyayla yazılmış bir numara vardı. Sonradan öğrendiğime göre, daha evvel okulda bir gözaltı olmuş ve polis bildiriyi yazanlarla beraber daktiloyu da içeri almıştı. Böylece bizim daktilo birkaç çizikle birlikte bir de sicil numarası kazanmıştı.

Dünyanın en ince düşünceli insanlarından biri olan arkadaşım, daktilo ile birlikte bir de kitap getirmişti bana: Kendi Kendine Daktilo Dersleri (Bakmadan On Parmakla Hatasız Metotla). Galiba daktilografiyi esas tutan meslek liselerinden biri için hazırlanmış bir kitaptı bu.

Sabıkalı daktilo ile maceralarımız böyle başladı. Bir hafta on gün kadar çabaladığımı hatırlıyorum. Her sabah kalkar kalkmaz kitabı açıyor ve daktilo derslerini çalışıyordum. Aynı seslerden oluşan birtakım saçmasapan cümleleri art arda yazdım durdum. Fakat sonra baktım ki olacak gibi değil. Böyle giderse tez asla yetişmeyecek. Bunu anlayınca oturup kafama göre yazmaya başladım. Sonuçta “Bakmadan On Parmakla Hatasız Metotla” kısmı hikaye oldu ama lisans tezimi yazıp bitirdim. Hem de daktilo marifetiyle.

Küçük Triumph’un her türlü numarasını bu süreçte öğrenmiştim. Mürekkebi biter gibi olunca şeridi geri sarmayı, birkaç kopya yazmak istiyorsam karbon kağıdı kullanmayı ve tuşlara yanlış basınca karışan çubukları zarar vermeden birbirinden ayırmayı başarabiliyordum.

Daktilonun asıl eziyetli tarafı bazı harfleri silik basması, bazılarını da hiç basmamasıydı. Benim yaptığım hataları da üzerine koyarsanız, daktilo edilmiş her sayfanın sonradan iyice bir gözden geçirilmesi gerekiyordu. Hep silik çıkan “g” harfini elle tamamlıyor, neredeyse hiç görünmeyen “e”lerin üzerinden birer birer kalemle geçiyordum. Fakat en fenası hatalı basılmış harfleri ve sözcükleri düzeltmekti. Elektrikli daktiloların kaset şeklinde şeritleri ve ona uygun silicileri olurdu. Fakat eğer mekanik daktilo kullanıyorsanız, eski usul daktilo silgisi ile başbaşa kaldınız demekti. 

Daktilo silgisi kurşun kalemsilgisine benzemez. Yumuşak ve rahat kullanımlı kurşunkalem silgilerinin aksine, kumlu ve sert bir malzemeden yapılmıştır. Sayfanın üzerindeki inatçı mürekkebi sökmek için böyle bir şeye ihtiyacınız vardır çünkü.
İzlediğiniz yol kabaca şöyle bir şeydir: 1) Hata yaptığınızı fark edince iç geçirmek, 2) Serbest tuşuna basıp şaryoyu sağa doğru kaydırmak, 3) Silindiri birkaç diş çevirip yukarıya döndürmek ve hatayı görünür hale getirmek, 4) Şerit yeni ise önce yumuşak silgi ile silip boyasını almak, 5) Sonra daktilo silgisi ile olaya müdahale etmek,
6) Kağıdı yırtmak, 7) Küfrü basmak.

Likit düzelticiler ortaya çıktığında ne kadar sevindiğimi söylememe gerek var mı?

Doğruyu söylemek gerekirse, daktilo silgisi ile giriştiğim her teşebbüs kağıdı yırtmakla sonuçlanmıyordu. Kimi zaman da hatayı düzeltmek mümkün oluyordu. Ama ne yaparsam yapayım kağıtta silmeye çalıştığım sözcüğün hafif bir gölgesi kalıyordu. Çünkü aslında yaptığım şey, kağıdın derisini yüzerek yazdıklarımı oradan sökmeye çalışmaktan ibaretti. Bazen deriyi kazıyordunuz ama izi kalıyordu işte.

Geçenlerde daktilo ile yazdığım bir makaleyi buldum. Öğrencilik yıllarından kalma acemice bir yazı. Daktilo silgisi ile defalarca üzerinden geçilmiş. Kimi yerler aşınmış, kimi sayfalarda mürekkep dağılmış. Ama hataların izlerini fark etmek mümkün. Dikkatle bakarsanız, sözcüklerin altında başka sözcükler olduğunu bile görebiliyorsunuz.

Daktilo silgisini böyle hatırladım. Artık arkaik bir nesne haline gelmiş bir ofis malzemesiyle duygusal bir bağım olduğunu düşünmenizi istemem. Ama bu silginin benim için bir silgiden fazlası olduğunu söylemeliyim. Daktilo silgisi değerli bir bilgiyi taşıyordu, çünkü bana yazdığım hiçbir sözcüğü gerçekten silemeyeceğimi söylüyordu. Yazdığım her şey ortadaydı. Kusurlu ve eksik bile olsa onu tamamen yok etmek mümkün değildi. Gölgesi kağıtta kalacak ve metni tehdit etmeye devam edecekti.

Biliyorsunuz, şimdi işler çok farklı. Artık silebiliyorum. Hem de her şeyi. Bilgisayar bu işe yarıyor. Bu sayfaya yazdıklarımı da sildim. Çoğu artık burada değil. İnsanın derisini yüzen tecrübelere dair yazmıştım mesela. Bizi sonsuza kadar yaralayan tecrübeleri anlatmak istiyordum. Ama hemen sildim. Sonra da unuttum hepsini.

Arkalarında hiçbir iz bırakmadan kayboldular. Zamanla solup giden rüyalar gibi.

3 comments:

Sokrates'in Yeğeni said...
This comment has been removed by the author.
brownian said...

Sevgili Sokrat'in sevgili yegeni, daktiloyla hic yazmamis olsan da eminim kalemle kagida onemli birseyler yazip sayfanin sonunda hata yapmak korkusyla artan bir kalp carpmasi yasamissinsir, daktiloyla yazmaya projeksiyonun oradandir diye tahmin ediyorum.

Sokrates'in Yeğeni said...
This comment has been removed by the author.