Eylül 2014
Tennessee
Williams’ın en güzel oyunlarından biri olan İhtiras Tramvayı’nın gerilimli
sahnelerinden birinde, hikayenin esas kadını Blanche DuBois kardeşinin kocası Stanley
Kowalski’yle burcunu sorar. Henüz olaylar tamamen patlamamış, Blanche’ın özenle
sakladığı uygunsuz geçmişi ortalığa saçılmamıştır. Onun için, Blanche’ın kendisini
tedirgin eden bu kaba saba adamla konuşmaya çalışması şaşırtmaz bizi. Bir
sohbet ortamı yaratarak gerilimi düşürmeye çalışmaktadır belli ki.
Cevap
alamayınca genç adamın Koç burcu olduğunu tahmin eder, Blanche: “Koçlar güçlü
ve dinamiktir çünkü. Gürültü patırtıyı severler. Eşyaları sağa sola
fırlatmaktan hoşlanırlar.” Stanley (ki aslında bir Oğlak’tır) biraz canı
sıkılmış bir şekilde “Peki, ya senin burcun ne?” diye sorar. “Ben mi? Ben bir
Başak’ım,” diye cevap verir Blanche. “Başak (Virgo) bakirenin (virgin)
burcudur,” diye ekler sonra.
Burçlar
konusunda uzman olduğumu söyleyemem. Bu işe baş koymuş insanlar biliyorum.
Onların yanında bana laf söylemek düşmez. Ama Başak burcunu tanırım. Etrafım onlarla
sarılı çünkü. Onun için oyunun dramatik kurgusu açısından anlamlı olsa da (bu
Güneyli kadın sonsuz bir genç kızlık fantezisi içinde yaşamaktadır, onun için
bakire anıştırması yerini bulur), Blanche’ın “Ben bir Başak’ım” diye ortaya
çıkması şaşırtır beni. Çünkü Blanche DeBois her şey olabilir ama Başak burcu
olamaz.
Birincisi
ve en önemlisi, kendine saygısı olan hiçbir Başak hayatının bu kadar
dağılmasına izin vermez. Dağıtırsa da hemen titiz bir şekilde toplamaya
girişir. Onun için hayat bir çalışma masası gibidir. Çalışma masasında da
gereksiz karışıklıklara, fazlalıklara, yarım bırakılmış işlere yer yoktur.
Başaklar aynı anda birkaç şeye birden odaklanmaktan hoşlanmazlar. Disiplinli,
düzenli ve temizdirler. Blanche gibi gereksiz hayallerle de oyalanmazlar. Çünkü
herkes bilir ki, hayal kuranlar hayal kırıklığına uğrayabilir. Başaklar bunu
sevmez. Onlar önlerini görmek ister. Olasılıkları değerlendirir ve ona göre
davranırlar. Gerçekçi ve pratiktirler.
Bundan
romantik olmadıklarını çıkarmamak lazım tabii. Ama aşk hikayelerini bile belli
bir ölçülülük içinde yaşarlar. Edebiyatın mutlaka Başak burcu olması gereken
karakterlerinden biri Jane Eyre’dir mesela. Mesafeli, ağırbaşlı ve el değmemiş.
Evet, Jane’in de başına birtakım acayip şeyler gelir. Doğrusunu söylemek
gerekirse, bu acayip şeyin adı Rochester’dır – ki o da muhtemelen Akrep
falandır. Fakat romanı okuyanların gayet iyi hatırlayacağı gibi, Jane sağduyusu
ve inceliği ile bu fırtınanın içinden sağ çıkmayı başarır. Hatta biraz hasarla olsa
da Rochester’ı bile kurtarır. Bunu sadece bir Başak yapabilir bence. Romanın
sonunda, her şey düzene girmiş, eşyalar ve insanlar olmaları gereken yere
özenle yerleştirilmiştir.
Gerçek
şudur ki, bir Başak için evinin düzeninden daha önemli hiçbir şey yoktur.
Başaklar evlerini önemserler. Orada buldukları emniyeti ve huzuru severler.
Bunu kaybederlerse de yeniden tesis edebilmek için ellerinden geleni
yapacaklardır. Tolstoy’un Karenin’i kesin Başak’tır mesela. Birçoklarının
sandığı gibi sıkıcı ve “düz” bir adam değildir, Karenin. O da Jane gibi
fırtınanın içinde kalmış, gemisini sağ salim karaya çıkarmaya çalışan biridir
sadece. Evindeki düzeni bozulmuş, karısı bir başka adamla tehlikeli bir
ilişkinin içine dalmıştır. Tolstoy, her zamanki ustalığı ile, bizi Karenin’in
iç dünyasına sokar ve onun da aslında ne kadar incinebilir bir insan olduğunu
gösterir. Hayatı şirazesinden çıkmış bu adam, aile düzenini geri istemektedir. Eski
hayatına geri dönemezse, dünyanın kanunları değişecekmiş gibi gelir ona. Çünkü
istikrar Başaklar için her şeydir. Ne var ki, romanın gidişatı açısından bunun
o kadar büyük bir önemi yoktur. Karenin, Jane Eyre kadar başarılı olamaz.
Başaklar
mükemmeliyetçidir. Aşık oldukları zaman bile aynı kusursuzluğu ararlar. Hatta
denebilir ki, bir Başak kalbiyle olduğu kadar aklıyla da aşık olur. Sevdiği
kişinin bütün özelliklerinin kendi beğenilerini tatmin ettiğinden emin olmadan
bir ilişkiye girmek istemez. Böyle birini bulmak da çok zor ve hatta
imkansızdır. Onun için belki de ancak bir ideale aşık olabilir. Hiç var olmamış
birine. Bir edebi karaktere. Ya da bir hayalete. (Bu düş kurmak anlamına gelmez.
Bir fikre bağlanmaktır daha çok.) Ama bir kere aşık olduktan sonra da bunu bir
takıntı haline getirebilirler. Masumiyet Müzesi’nin baş kişisi Kemal böyle bir
adamdır mesela. Büyük bir aşkla sevdiği Füsun’un aslında bir fikrin tezahürü
olduğunu fark etmez. Füsun’a bağlanırken idealize ettiği bir kadın imgesine ve
bunun yaratıcısı olan kendi zihnine zincirlendiğini anlamaz. Sonsuz takıntısı
içinde, sevdiği bu kadına (ya da onun mükemmel görüntüsüne) dair ayrıntıları
biriktirir de biriktirir.
Bir de
evet, Başaklar toplayıcıdır. Pek bir şeyi atamazlar. Bir gün bir işe
yarayacağından emindirler çünkü. (Bakın Kemal’in topladıkları müze oldu mesela.
Kimsenin aklına gelir miydi? Hayır.) Temizlik yapmanın anlamı asla bir şeyleri
atmak değildir. Başaklar için temizlik tasnif etmek demektir. Yerleştirir,
düzeltir, saklarlar. Eşyalarla kurdukları duygusal bağ nedeniyle, onları
atmanın anıları yok etmekle aynı şey olacağını düşünürler. Bir de, bir şeyi
atarlarsa her şeyi atmaları gerekebilir. Bir yerden başladıkları zaman
duramayabilirler. Başaklar bundan korkar. Onlar her zaman temkinli ve
hazırlıklıdırlar.
Son
olarak, Başaklar korkutucu derecede zekidir. Olaylar arasındaki ilişkileri hemen
görürler. Her şeyi fark eder ve hatırlarlar. Hiçbir detayı kaçırmazlar. Bir
projeye girişmeden önce onlara danışabilirsiniz. Bütün hataları,
tutarsızlıkları, eksiklikleri çıkarıp söyleyeceklerdir. Onları memnun etmek
zordur bu açıdan. Ama zaten pek iyimser de sayılmazlar. İyimserlik kolay
unutanlara özgü bir özelliktir çünkü. Başaklar, insan ruhunun kötülüklerini
görmüş ve unutmamışlardır. İyi kalpli ve yardımseverdirler. Ama dünyanın bir
gün iyi bir yer olacağına dair pek inançları yoktur. Agatha Christie’nin
unutulmaz amatör detektifi Miss Marple da bence bütün bu nedenlerde Başak burcu
olmalıdır. Bu geçkince hanım, en karmaşık suçları bile keskin gözlem gücü ve
zekası sayesinde kolayca çözer. İyilik yapmak için her zaman hazırdır ama
kötülüğü de gözünden tanır. Üstelik Miss Marple yalnızca zeki olmakla kalmaz,
bir de kimi Başaklar gibi çok muzip ve sevimlidir.
Zavallı
Blanche ise bunların hiçbirinin yakınından bile geçmez. Hayatının kontrolünü
kaybetmiştir, hayal dünyasında yaşamaktadır ve temkinli olmaktan çok uzaktır.
Üstelik evine bir daha hiç dönemeyecektir. Trajik bir karakter olması da biraz bundandır
zaten.
Not. Böyle hafifmeşrep bir konuyu tercih ettiğim için bu seferlik beni hoş
göreceğinizi umuyorum. Güneş Başak burcunu terk etmeden, hayatta ve edebiyatta Zodyak’ın
bu köşesine düşmüş dostlarıma selam göndereyim dedim.
No comments:
Post a Comment