30 Nisan 2010
02 - Chelsea Hotel N.2
Bir erkeğin bir kadına söyleyebileceği en güzel son sözlerden birini ‘Chelsea Hotel’ adlı şarkısında Leonard Cohen Janis Joplin’e söylemiştir. ‘En çok seni sevdim demek istemiyorum,’ der ona, ‘Ama seni Chelsea Hotel’de iyi hatırlıyorum.’
Bu kadarı bile yeterlidir aslında. "Adam" gibi bir veda için yani.
Oysa genellikle bunu söyleyemeyiz. Bunu düşünsek de başka şeylere takılırız her zaman. Onu demiştir bunu yapmıştır, şöyle canımızı yakmıştır, ayağımıza dolanmış hayatımızı zorlaştırmıştır, bizi yavaşlatmış ya da yaralamıştır. Önce aklımıza bunlar gelir.
Çok az kişi veda etmeyi bilir. Çeşitli vedalar vardır: çoğu hüzünlü, bazıları korkakça, kimi sessiz, kimiyse gürültülü patırtılı ve pervasız. Vedalardan birini seçmek gerekse, ben açıkkalpli olanını tercih ederim. ‘Merhaba’ dermiş gibi doğallıkla söylenen bir ‘Hoşçakal’ iyi gelir insana. Önce incitebilir belki ama sonra alışılır. ‘Şimdi gitmem gerekiyor,’ diye seslendirilmiş bir veda en iyisidir.
Yavaş yavaş ve eziyetli bir şekilde biten şeylerden hoşlanmam. Bir yara bandını ağır ağır etten koparmaya çalışmak gibidir bu. Sevmem hiç. Yara küçük bile olsa, aslında çarçabuk kapanacak bile olsa, böylesi çok acı verir çünkü.
Erkekler genellikle veda etmeyi bilmez. Kadınlar da veda sözcüklerinin ne anlama geldiğini anlayamaz bir türlü. Yani erkek sessizce kaçıp gitmek yerine, ‘Şimdi gitmem gerekiyor’ demeyi becerebilmişse bile, kadın illa ki ‘Neden? Ama neden?’ diye soracaktır. Oysa sebeplerin hiç bir önemi yoktur. Önemli olan taraflardan birinin gitmek istemesidir. Erkek bunu bilir ama cesur değildir. Bu soruyla karşılaşmak riskini göze alamadığı için çoğu zaman veda etmeden gider. Kötüdür bu. İki taraf için de.
Halbuki dürüstlük aslında en büyük nezakettir. Zor da olsa, acıtsa da böyledir bu.
No comments:
Post a Comment