11 Nisan 2010
Gizli gizli iyi biri olduğunuza inanıyorsunuz. Hep öyle oldunuz. Uzun yaşamınızın her dakikasında. Şimdi ölüme her zamankinden daha yakınsınız. Yaşlısınız. O kadar yaşlısınız ki, kadın mı erkek mi olduğunuz bile belli değil. Çoktan ölmüş olmanız gerekir. Ama hayatta kaldınız.
Nikolay yüzünden hayatta olduğunuzu biliyorsunuz. Nikolay sadece on yaşında. Küçük cılız bir çocuk. Onu korumalısınız. Ona iyi bakmalısınız. Çünkü size ihtiyacı var.
Loş bir sokakta yaşıyorsunuz. Her yer gölgelerle dolu. Sanki hiç güneş doğmuyor. Nikolay ile birlikte dev bir kapının ardında duruyorsunuz. Ahşap bir kapı bu. Mazgalları ve demir sürgüsüyle bir kale kapısını andırıyor. Yerleri süpüren eski bir kaftan giymişsiniz. Ellerinizi telaşla üzerinize silip duruyorsunuz. Nikolay sizi izliyor. Her şeyden habersiz. Etrafındaki karanlığın farkında bile değil. Tam da bu nedenle zarar görmemesi gerekiyor. Çünkü Nikolay, bu ışıksız dünyadaki aydınlık tek şey.
Nikolay sizi seviyor. Bir de resim yapmayı seviyor. Bütün gün kocaman sapsarı güneşler, yeşil çayırlar, masmavi denizler boyayıp duruyor. Onu izlemekten hoşlanıyorsunuz. Onun masaya eğilmiş çelimsiz sırtına bakarken içiniz şefkatle doluyor. Ellerinizi dua eder gibi yüzünüze götürüyorsunuz. İşte tam o sırada tahta kapı gıcırdayarak açılıyor. Nikolay bir anda fırlayıp dışarı çıkıyor. O küçük bedeniyle uçup gidiyor, tutamıyorsunuz. Hemen geri gelecek. Giderken öyle söylüyor. Sokağın köşesini dönmeden bir daha dönüp geriye bakıyor. Dişlerini göstererek gülüyor size. Çok güzel bir gülümsemesi var. O kadar güzel ki, içiniz eziliyor.
O büyük kapının önünde saatlerce bekliyorsunuz. Nikolay ortada görünmüyor. Yoldan başkaları geçiyor. Genç yaşlı kadın erkek, hepsi sakat ve hastalıklı. Kimileri birbirine yaslanarak yürüyor. Şallar soğuktan titreyen omuzlara örtülüyor, çopur yüzler peçelerin ardına gizleniyor, tahta bacaklar kaldırımda ritmik sesler çıkarıyor. Bazan birisi tökezleyip düşüyor. Kimse düşenleri yerden kaldırmıyor. Sokaklarda ölüm var. Biliyorsunuz.
Sonra ‘O’nu görüyorsunuz. Sokağın başında beliriyor. Ölümün ta kendisi bu. Dev kanatları ve şekilsiz vücuduyla yalpalayarak yürüyor. Etrafa hastalık saçıyor. Dokunduğu her şey çürüyüp dökülüyor. İnsanlar kaçışıyorlar. Koşamayacak kadar zayıf olanlar yakalanıyor. Ahşap kapının arkasından olanları izliyorsunuz. Korkudan bacaklarınız tutmuyor.
Nikolay’ı bulmalısınız. Gözleriniz sokağı araştırıyor. Sayıklar gibi ismini tekrar ediyorsunuz: “Nikolay! Nikolay! Nikolay!” Geldi gelecek sanki. Yakınlarda bir yerde olduğunu hissediyorsunuz. Ama gelmiyor.
Gözünüzün ucuyla yaratığı izliyorsunuz. Yüzüne bakamazsınız. Olanaksız bu. Size doğru hiç acele etmeden, yavaş yavaş ilerliyor. Aradığı sizsiniz. Biliyorsunuz, bu sefer sizin için geliyor. Şekilsiz pis kokulu bedeninin üzerinize kapandığını görür gibi oluyorsunuz. Korkuyorsunuz. Çok korkuyorsunuz. Dayanamayacaksınız. Ölmek istemiyorsunuz. Tahta kapıyı kapatıp sürgüyü çekiyorsunuz. Demir mazgallar ahşabın üzerine iniyor.
Nikolay kapının arkasında kalıyor. Onu ölüme terkediyorsunuz.
Artık kendinizi kandıramazsınız. Kötü birisiniz siz.
No comments:
Post a Comment