Thursday, May 19, 2011
Kesinlik
BirGün
15 Mayıs 2011
Her dönem finaller yaklaşırken “kesinlik” konulu garip konuşmalar yaparken bulurum kendimi. Bu dönem ders vermiyorum ya, bir eksiklik hissettim. Buymuş meğer.
Öğrencilerimin bazıları, bütün dönemi hayhuyla geçirdikten sonra tam bu aralar kapımda boy göstermeye başlarlar. Notlarını düzeltmek için fikir almak isterler. Ben de genellikle daha önce yazdıkları şeylerin üzerinden geçer, hatalarını göstermeye çalışırım. Hatta bazen daha iyi yazmış olanların kağıtlarından örnekler de veririm. Sonunda korktuğum soru gelir: “Hocam, böyle yazsam garanti iyi not alırım, di mi?”
Ben bu “garanti” lafından her zaman biraz irkilirim. Böyle şaşmaz bir durumun söz konusu olmadığını anlatmaya çalışırım her seferinde. Hayatta böyle bir kesinlik var mıdır ki, bu dersten de aynısını bekliyorlardır? Bunu anlatmaya çalışırım. Ama çok gençtir benim öğrencilerim. Hayatı bir at gibi diledikleri yöne doğru sürebileceklerini düşünecek kadar toydur çoğu. Aksilikleri ve belirsizlikleri dikkate almak istemezler.
Geçenlerde “Malte Laurids Brigge’nin Notları”nı karıştırırken, onların kesinlik konusundaki bu ısrarını hatırladım.
Rainer Maria Rilke daha çok bir şair olarak tanınır. “Malte Laurids Brigge’nin Notları” onun tek romanıdır. Bir tane daha yazmasına da gerek kalmamıştır zaten. Bunu bir iki sayfa okuduktan sonra hemen anlarsınız. Roman, yüzyılın başında Paris’te yaşayan Malte’nin ağzından aktarılan bir güncedir aslında. Bize çocukluğunu, korkularını, kadınlarla tanışmasını ve en çok da “hepimiz onu içimizde taşırız, tıpkı bir meyvenin çekirdeğini taşıması gibi” diye tarif ettiği ölümün değişik yüzlerini anlatır.
Bunlardan biri de babasının cenazesiyle ilgilidir. Mesafeli bir dille anlatılmış çılgınca bir sahne. Defin töreni başlamadan önce Malte garip bir uygulamaya şahit olur. Kapıda peydah olan iki hekim, vasiyette de belirtildiği üzre son bir görevi yerine getirmek üzere geldiklerini söyler ve odaya girip ölünün kalbini metal bir cisimle delerler. Anlaşılan, 19. yüzyılda kalbin sivri bir cisimle delinmesi, benim sandığım gibi bir tür vampir çıkarma ayini değil, o dönemde birinin canlı olarak gömülmediğinden emin olmak için izlenen yollardan biridir – ikisi de aynı kapıya çıkmıyorsa tabii. Her halükarda, kati netice isteyenler için bulunmaz bir yöntem.
“Kalbin Delinmesi” adlı bu garip bölümün sonunda Malte, babasının hayatı boyunca arayıp da bulamadığı kesinliğe böylece kavuştuğunu söyler.
Bu sadece onu değil, kitabın okuyucuları olarak bizi de yakından ilgilendiren bir meseledir aslında. Hepimiz hayatımızın büyük bir kısmını bu kesinliği talep ederek geçirmez miyiz? Her dönem sonunda kapımı çalan öğrenciler gibi, sağlam yollardan gitmeyi, garantisi olan işler yapmayı, her zaman netice alacağımızdan emin olmayı istemez miyiz?
En çok da bilmek isteriz aslında. Her şeyi. Hoşlandığımız kişinin bizi sevip sevmediğini, bir işi alıp alamayacağımızı, ertesi gün evimize sağ salim dönüp dönemeyeceğimizi. Her zaman bilmek isteriz. Ama elimizden gelen çaba göstermek ve beklemek olur genellikle. Bazen de inanmak ve umut etmek.
Malte’nin babasına gelince, roman boyunca katılığının izlerini gördüğümüz bu sert yaradılışlı askerin belirsizliklerden nefret ediyor olması şaşırtmaz bizi. Yaşadığı sürece peşinde koştuğu kesinliği ancak ölümde bulmuş olması acıklıdır elbette.
Yine de asıl dokunaklı olan onu bulduğunda bilemeyecek durumda olması değil midir? Malte’nin babasının hikâyesinde bizi asıl etkileyen budur belki de. Kendi ölümüne bile sahip çıkmak isteyen bu adam, kesinliği hiç bir zaman tecrübe edememiştir aslında. Çünkü ölüm geldiğinde, yani kesin olan sahneye çıktığında, o sahneyi çoktan terketmiştir yazık ki.
Garip olduğu kadar etkili. Unutulacak bir hikâye değil.
Bu bölümü okurken, bir kez daha düşündüm: acaba öğrencilerime bundan bahsetsem nasıl olur? Yani mesela final zamanı kapımı çalanlara ya da dönem başında dersin geçme garantisi olup olmadığını soranlara doğrudan “Malte Laurids”i ve kalbin delinmesi hikâyesini anlatsam?
İçimde netice alabileceğime dair bir his var. Sadece bir his.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment