Wednesday, November 20, 2013

Stephen King'i neden seviyorum?

BirGün Pazar
17 Kasım 2013


M is for Magic” adlı öykü kitabının önsözünde Neil Gaiman şöyle diyor:

“Doğru yaşta okuduğunuz öyküler sizi asla tamamen terk etmezler. Yazarın ya da öykünün ismini unutabilirsiniz. Hatta bazen olayların akışını bile tam olarak hatırlamayabilirsiniz. Ama öykü size dokunduysa eğer, hep sizinle kalacak, zihninizin kuytu köşelerini ele geçirip yakanızı bırakmayacaktır.”

Stephen King’in son kitabı Doktor Uyku’yu okurken bunun ne kadar doğru olduğunu düşündüm. Bir yazar eğer çocukken sizi tavladıysa, ondan kurtulmak mümkün olmuyor.

Herkesin gizli zevkleri vardır. Benimki de Stephen King. Çocukluğumdan beri hemen her romanını okudum. Küçükken annem görmesin diye gizli gizli okuyordum. Korku romanı okumamı doğru bulmuyordu çünkü. Yetişkin olunca da edebiyat dünyasında itibar görmeyen bir yazarı okuyor olmanın utancı ile sakladım. Ukalalık işte. Oysa, King dünyanın bir numaralı korku romanı yazarı. Muhtemelen ileride Edgar Allan Poe’nun varisi olarak anılacak kişilerden biri. Ama Poe gibi ona da kendi çağında tepeden bakılıyor, yazdıklarının edebi değeri ve kalıcılığı sorgulanıyor.

Ben King’in öykülerini her zaman çok sevdim. Çoğunu dönüp yeniden okudum, derslerimde kullandım, arkadaşlarıma anlattım. Fakat doğruyu söylemek gerekirse, romanların hepsini beğenmedim. Hatta bazılarını düpedüz sıkıcı ve yavan buldum. Kimilerinin finalinin beceriksizce yapıldığını düşündüm ya da olay örgüsünün tavsadığı hissine kapıldım. Ve azımsanamayacak kadar büyük bir kısmını elimden fırlattım. Ama mutlaka son satırına kadar okuduktan sonra. Çünkü King her seferinde beni etkisi altına aldı.

Aslında Stephen King ile ilişkimi “çocukluk aşkı” olarak değerlendirip bir köşeye koyabilirdim. Böylesi çok daha kolay olurdu. Neticede bütün gençlik hikayeleriyle gurur duymaz insan. Ama önüme gelen her kitabı oburca okuduğum o yıllarda beğendiğim birçok romancıyı, yetişkin olduktan sonra hiç tereddüt etmeden çöpe yolladığımı düşünürsek, King’in üzerimdeki etkisini sadece bununla açıklamak mümkün değil. Onun için, son romanını okurken, senelerdir sadakatle takip ettiğim bu yazara bu sefer alıcı gözle bakmaya karar verdim.

Doktor Uyku’yu okuyanlar biliyorlar, bu kitabın özel bir durumu var. Sadece beni değil bütün King okuyucularını, hepimizin sevgilisi olan romanlardan birine, Medyum’a (The Shining) geri götürüyor. Medyum’un çocuk kahramanı olan Danny (Dan Torrance), bu romanda sanrılar içinde yetişkin bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Babası gibi onun da bir türlü baş edemediği bir alkol problemi var. Üstelik çocukluğundan beri peşini bırakmayan hayaletlerle hesaplaşması devam ediyor. Kitaba adını veren “ışıltı”sı da tabii.

Bana kalırsa, Stephen King’in de bir yazar olarak “ışıltısı” sürüyor. Kelimeleri kullanmadaki ustalığını, gerçeklik duygusu uyandırmadaki becerisini ve dramatik kurgu konusundaki maharetini düşünmek bile bu karara varmak için yeterli aslında. Birçokları gibi bu roman da, hiçbir engele takılmadan, asla bir sahtelik hissi vermeden ve okuyucuyu hızla hikayesine ortak ederek akıp gidiyor.


Eski okuyucular bütün bunları hatırlayacaklardır. Ama dahası var. King’in benzersiz mizah duygusu da hâlâ olduğu gibi duruyor. Bir yazar olarak hinliğinden bir şey kaybetmemiş. Lafı fazla dolandırmadan, “poker suratı”nı hiç bozmadan, ya da zevzeklik etmeden eğlenceli olabiliyor. Aklı bin çeşit muzipliğe çalışıyor. Karakterleri de bu garip mizahtan nasibini alıyor. Özellikle de kötü adamlar. Bu da onların okuyucuya aynı anda hem korkunç hem de tanıdık görünmelerini sağlıyor. Zaten iyisiyle kötüsüyle her zaman son derece inandırıcı karakterler yaratmasıyla meşhur bir yazardır, King. Hem de bu kadar inanılmaz hikayeler anlatıyor olmasına rağmen.

Stephen King’in başka bir meziyeti de, bir yazarın en büyük sermayesinin çocukluğu olduğunu fark etmiş olmasıdır bence. Doktor Uyku’da da sadece kendi çocukluğunu ve anılarını değil, çocuklarla ilgili ayrıntıları akıl almaz bir incelikle kullanıyor. Ceset ve “O”dan beri böyle bu. Stephen King, yazarlığının bu erken döneminden beri, unutulmaz çocuklar ve gençler yaratıyor. Çünkü büyümek ve yetişkin olmakla ilgili sorunları çok ciddiye alıyor. Carrie ve Christine’i okuyanlar, ergenlikle ilgili meselelerin onun romanlarında ne kadar merkezi bir yer tuttuğunu hemen hatırlayacaklardır.

Bir de hiçbir zaman okuyucuyu hafife almaz, olayları basitleştirmez, küçük incelikleri nasıl olsa fark edilmez diye düşünerek “es” geçmez. Bunun için Stephen King’e hep minnet duymuşumdur. Okuyucuyu aptal yerine koyan yazara çok gıcıklanırım. King onlardan değildir. İyi bir gözlemci olmasına rağmen, buna sırtını dayayıp tembellik etmez. Araştırmasını dikkatlice yapar ve bunu metne güzelce yerleştirir. O kadar güzel dokur ki, dikiş izlerini göremezsiniz. Ukalalık ediyor ya da ders veriyor diye de düşünmezsiniz. King sadece anlatıyordur işte. O da gerektiği kadarını. Doktor Uyku’da karavanlarla, oyuncak trenlerle, olayların büyük bir kısmının geçtiği yaşlılar evi ile ilgili ayrıntılara dikkat ederseniz, ne kadar haklı olduğumu göreceksiniz.

Ama korku edebiyatında bunca yazar varken, King’i  gönlümüzün “kralı” yapan nedir diye sorarsanız, onun her zaman zayıfların, kaybedenlerin, toplumun kıyısında yaşayanların yanında durmasıdır, derim. Bunda yoksulluk içinde geçen çocukluğunun ve ailesinin geldiği işçi sınıfı geçmişinin payı olsa gerektir. Doğaüstü olaylara dair yazıyor olsa da, King’in asıl derdi sıradan insanın meseleleridir. Dışarıdaki tehlikelerden çok, içimizdeki canavarlarla ilgilenir. Bunlar bazen basit şeyler olabilir. Ama bu bizi yerle bir etmeleri için yeterlidir. Doktor Uyku’nun ana karakteri de birkaç kez yerle bir olmuştur. Alkol bağımlılığı ile mücadele eden mutsuz bir adam olmasına şaşırmayız. Duygusal sorunlarla boğuşan Dan Torrance “başarılı” biri değildir. Ama iyi biridir. Ona kendimizi bu kadar yakın hissetmemizin nedeni de budur aslında. Başarsın isteriz. Başarmak sadece alkolden ve hayaletlerden uzak durmak anlamına gelse bile.

İşte bu King’in çok iyi anlattığı şeylerden biridir. Kendi şeytanlarıyla yüzleşmeye cesaret eden karakterlerin hikayelerini yazar o. Korkudan aldığımız zevk bir yana, sadece bunun için bile okunabilir.

No comments: