17 Kasım 2013
“M is for Magic” adlı öykü kitabının
önsözünde Neil Gaiman şöyle diyor:
“Doğru yaşta
okuduğunuz öyküler sizi asla tamamen terk etmezler. Yazarın ya da öykünün
ismini unutabilirsiniz. Hatta bazen olayların akışını bile tam olarak
hatırlamayabilirsiniz. Ama öykü size dokunduysa eğer, hep sizinle kalacak,
zihninizin kuytu köşelerini ele geçirip yakanızı bırakmayacaktır.”
Stephen King’in
son kitabı Doktor Uyku’yu okurken bunun
ne kadar doğru olduğunu düşündüm. Bir yazar eğer çocukken sizi tavladıysa,
ondan kurtulmak mümkün olmuyor.
Herkesin gizli
zevkleri vardır. Benimki de Stephen King. Çocukluğumdan beri hemen her romanını
okudum. Küçükken annem görmesin diye gizli gizli okuyordum. Korku romanı
okumamı doğru bulmuyordu çünkü. Yetişkin olunca da edebiyat dünyasında itibar
görmeyen bir yazarı okuyor olmanın utancı ile sakladım. Ukalalık işte. Oysa,
King dünyanın bir numaralı korku romanı yazarı. Muhtemelen ileride Edgar Allan
Poe’nun varisi olarak anılacak kişilerden biri. Ama Poe gibi ona da kendi
çağında tepeden bakılıyor, yazdıklarının edebi değeri ve kalıcılığı
sorgulanıyor.
Ben King’in
öykülerini her zaman çok sevdim. Çoğunu dönüp yeniden okudum, derslerimde
kullandım, arkadaşlarıma anlattım. Fakat doğruyu söylemek gerekirse, romanların
hepsini beğenmedim. Hatta bazılarını düpedüz sıkıcı ve yavan buldum.
Kimilerinin finalinin beceriksizce yapıldığını düşündüm ya da olay örgüsünün
tavsadığı hissine kapıldım. Ve azımsanamayacak kadar büyük bir kısmını elimden
fırlattım. Ama mutlaka son satırına kadar okuduktan sonra. Çünkü King her
seferinde beni etkisi altına aldı.
Aslında Stephen King
ile ilişkimi “çocukluk aşkı” olarak değerlendirip bir köşeye koyabilirdim. Böylesi
çok daha kolay olurdu. Neticede bütün gençlik hikayeleriyle gurur duymaz insan.
Ama önüme gelen her kitabı oburca okuduğum o yıllarda beğendiğim birçok
romancıyı, yetişkin olduktan sonra hiç tereddüt etmeden çöpe yolladığımı
düşünürsek, King’in üzerimdeki etkisini sadece bununla açıklamak mümkün değil. Onun
için, son romanını okurken, senelerdir sadakatle takip ettiğim bu yazara bu
sefer alıcı gözle bakmaya karar verdim.
Doktor Uyku’yu okuyanlar biliyorlar, bu kitabın özel bir
durumu var. Sadece beni değil bütün King okuyucularını, hepimizin sevgilisi olan
romanlardan birine, Medyum’a (The
Shining) geri götürüyor. Medyum’un
çocuk kahramanı olan Danny (Dan Torrance), bu romanda sanrılar içinde yetişkin bir
adam olarak karşımıza çıkıyor. Babası gibi onun da bir türlü baş edemediği bir
alkol problemi var. Üstelik çocukluğundan beri peşini bırakmayan hayaletlerle
hesaplaşması devam ediyor. Kitaba adını veren “ışıltı”sı da tabii.
Bana kalırsa, Stephen
King’in de bir yazar olarak “ışıltısı” sürüyor. Kelimeleri kullanmadaki ustalığını,
gerçeklik duygusu uyandırmadaki becerisini ve dramatik kurgu konusundaki
maharetini düşünmek bile bu karara varmak için yeterli aslında. Birçokları gibi
bu roman da, hiçbir engele takılmadan, asla bir sahtelik hissi vermeden ve okuyucuyu
hızla hikayesine ortak ederek akıp gidiyor.
Eski okuyucular
bütün bunları hatırlayacaklardır. Ama dahası var. King’in benzersiz mizah
duygusu da hâlâ olduğu gibi duruyor. Bir yazar olarak hinliğinden bir şey
kaybetmemiş. Lafı fazla dolandırmadan, “poker suratı”nı hiç bozmadan, ya da
zevzeklik etmeden eğlenceli olabiliyor. Aklı bin çeşit muzipliğe çalışıyor. Karakterleri
de bu garip mizahtan nasibini alıyor. Özellikle de kötü adamlar. Bu da onların
okuyucuya aynı anda hem korkunç hem de tanıdık görünmelerini sağlıyor. Zaten
iyisiyle kötüsüyle her zaman son derece inandırıcı karakterler yaratmasıyla
meşhur bir yazardır, King. Hem de bu kadar inanılmaz hikayeler anlatıyor
olmasına rağmen.
Stephen King’in
başka bir meziyeti de, bir yazarın en büyük sermayesinin çocukluğu olduğunu
fark etmiş olmasıdır bence. Doktor Uyku’da
da sadece kendi çocukluğunu ve anılarını değil, çocuklarla ilgili ayrıntıları akıl
almaz bir incelikle kullanıyor. Ceset
ve “O”dan beri böyle bu. Stephen
King, yazarlığının bu erken döneminden beri, unutulmaz çocuklar ve gençler
yaratıyor. Çünkü büyümek ve yetişkin olmakla ilgili sorunları çok ciddiye
alıyor. Carrie ve Christine’i okuyanlar, ergenlikle ilgili
meselelerin onun romanlarında ne kadar merkezi bir yer tuttuğunu hemen hatırlayacaklardır.
Bir de hiçbir
zaman okuyucuyu hafife almaz, olayları basitleştirmez, küçük incelikleri nasıl
olsa fark edilmez diye düşünerek “es” geçmez. Bunun için Stephen King’e hep
minnet duymuşumdur. Okuyucuyu aptal yerine koyan yazara çok gıcıklanırım. King
onlardan değildir. İyi bir gözlemci olmasına rağmen, buna sırtını dayayıp
tembellik etmez. Araştırmasını dikkatlice yapar ve bunu metne güzelce yerleştirir.
O kadar güzel dokur ki, dikiş izlerini göremezsiniz. Ukalalık ediyor ya da ders
veriyor diye de düşünmezsiniz. King sadece anlatıyordur işte. O da gerektiği
kadarını. Doktor Uyku’da
karavanlarla, oyuncak trenlerle, olayların büyük bir kısmının geçtiği yaşlılar
evi ile ilgili ayrıntılara dikkat ederseniz, ne kadar haklı olduğumu
göreceksiniz.
Ama korku
edebiyatında bunca yazar varken, King’i gönlümüzün
“kralı” yapan nedir diye sorarsanız, onun her zaman zayıfların, kaybedenlerin,
toplumun kıyısında yaşayanların yanında durmasıdır, derim. Bunda yoksulluk
içinde geçen çocukluğunun ve ailesinin geldiği işçi sınıfı geçmişinin payı olsa
gerektir. Doğaüstü olaylara dair yazıyor olsa da, King’in asıl derdi sıradan
insanın meseleleridir. Dışarıdaki tehlikelerden çok, içimizdeki canavarlarla
ilgilenir. Bunlar bazen basit şeyler olabilir. Ama bu bizi yerle bir etmeleri
için yeterlidir. Doktor Uyku’nun ana karakteri
de birkaç kez yerle bir olmuştur. Alkol bağımlılığı ile mücadele eden mutsuz
bir adam olmasına şaşırmayız. Duygusal sorunlarla boğuşan Dan Torrance “başarılı”
biri değildir. Ama iyi biridir. Ona kendimizi bu kadar yakın hissetmemizin
nedeni de budur aslında. Başarsın isteriz. Başarmak sadece alkolden ve
hayaletlerden uzak durmak anlamına gelse bile.
İşte bu King’in
çok iyi anlattığı şeylerden biridir. Kendi şeytanlarıyla yüzleşmeye cesaret
eden karakterlerin hikayelerini yazar o. Korkudan aldığımız zevk bir yana, sadece
bunun için bile okunabilir.
No comments:
Post a Comment