27 Temmuz 2014
-->
Gazze’nin kim
bilir kaçıncı kez ateş altında kalması karşısında en yüksek ses, yine bölgedeki
komşularından değil, dünyanın ta öbür ucundan geldi.
Bir çoğu
sosyalist hükümetler tarafından idare edilen Latin Amerika ülkeleri, İsrail
yönetiminin saldırgan politikalarını kınayan sert açıklamalar yaptılar.
Arjantin hükümetinin yaptığı resmi açıklamada İsrail’in uluslararası camianın
çağrısına kulak vermeyerek şiddeti tırmandırdığı söylenirken, Brezilya’nınkinde
silahsız sivillerin ve çocukların öldürülmesinin kabul edilemez olduğu
belirtiliyordu. 2009 senesinde yine Gazze’ye yaptığı bir saldırı yüzünden
İsrail ile diplomatik ilişkilerini sınırlayan Bolivya’nın açıklamasında
“insanlık suçu” ve “soykırım” ifadeleri geçiyordu. Venezuela’yı zaten biliyorsunuz,
köprüleri olduğu gibi attı. Bu kıtadaki ülkeler arasında en fazla Filistinli
nüfusuna sahip olduğu söylenen Şili ise, İsrail ile ticari ilişkilerine son
verdiğini ve büyükelçisini Tel Aviv’den geri çekmeyi düşündüğünü açıkladı.
Uruguay’dan da
geçen hafta benzeri bir resmi açıklama geldi. İsrail’in Gazze Şeridi’ne
saldırısını lanetleyen Uruguay yönetimi, kullanılan askeri gücün İsrail’e
yönelik tehditle karşılaştırıldığında “orantısız” olduğunu ve bu saldırıların
“onlarca sivil vatandaşın” ölümü ve yaralanması ile sonuçlandığını söylüyordu.
Diğerlerinin çoğu gibi, bu resmi açıklama da bir an evvel bir ateşkese gidilmesini
ve meselenin barışçıl bir şekilde çözümlenmesini talep eden bir çağrı ile
bitiyordu.
Uruguay’da sadece
hükümet düzeyinde değil sokakta da Gazze ile ilgili bir hareketlilik var. Bu
meselenin günlük hayatın içinde yeri olduğunu anlamak zor değil. Kiminle
konuşsak, bize ilk önce Türkiye’nin Gazze meselesine verdiği tepkiyi soruyor.
Bayrakları yarıya indirdik, diyoruz biz de. Ne diyelim? Türkiye’de eylem
yaptığını zannedenler, tuvalete Coca-Cola döker, Akdeniz Heykeli’ni parçalar ve
Musevi vatandaşları taciz ederken, bölgeden bu kadar uzakta böyle bir
duyarlılıkla karşılaşmak şaşırtıcı aslında. Orta Doğu sorununu salim kafayla konuşabilmek
için, illa ki dünyanın öbür ucuna mı gitmek gerekiyor diye düşünmeden edemiyor
insan.
Filistin meselesi
burada da hassas bir konu gerçi. Uruguay’ın geniş bir Yahudi nüfusu var. Bu
konuyu konuşurken her zaman dikkatli davranıyorlar. İsrail hükümetini
eleştirirken, bunun bütün Musevilere ve hatta İsrail halkına dair bir konu
olarak algılanmaması için azami özen gösteriyorlar. Eleştirileri her zaman
İsrail’in politikalarına yönelik. Aslına bakarsanız, beni en çok etkileyen şey,
siyasi açıdan bu kadar karmaşık bir meseleyi, onu genellikle bir çıkmaza doğru
sürükleyen dini ve ırksal referanslarından soyutlayarak, insani bir sorun
olarak dile getirmeyi başarabiliyor olmaları oldu. Konuşabildiğim Uruguaylıların
söylediklerinden edindiğim izlenim şu ana kadar böyle.
Ama ne olursa
olsun, burada Gazze ile dayanışmanın varlığı hemen fark ediliyor. Montevideo’da
sokaklarda boyunlarına kefiye takmış dolaşan gençler görüyorum. Üniversitenin
Sosyal Bilimler binasında Filistin ile ilgili pankartlar var. Gazze’ye saldırılar
başladığından bu yana, burada irili ufaklı bir çok gösteri yürüyüşü düzenlendi.
Bunlardan biri, birkaç gün önce Uruguay’ın en büyük üniversitesi olan Universidad
de la Republica’dan yürüyüşe geçip İsrail Elçiliği’ne giden ve “Bu bir savaş
değil soykırımdır” sloganı ile Gazze’de silahsız sivil halkın katledilmesini
kınayan kalabalık bir gruptu.
Rebelarte! (Diren!) hareketinin düzenlediği bu eylemde, çoğu
öğrencilerden oluşan göstericiler, Filistin halkına destek veren pankartlar
taşıdılar. Fotoğraflardan görebildiğim kadarıyla, dünya kamuoyunu İsrail’i
boykot etmeye çağıran ve sivillerin öldürülmesini kınayan dövizler
çoğunluktaydı. Ama Filistin ile dayanışma içinde olduklarını gösterenler daha
fazla aklımda kaldı. Bunların arasında, “Hepimiz Filistinliyiz!” “Seni
duyuyorum, Gazze!” gibi dövizlerin yanı sıra, soykırımdan sağ kurtulanlar
arasında olan İsrailli bilim adamı ve insan hakları savunucusu Israel Şahak’ın
sözlerinin yazılı olduğu pankart da vardı: “Naziler bana Yahudi olmaktan korkmayı
öğretmişti, İsrail ise bundan utanmayı öğretiyor.”
Gösteriden sonra buralı
bir arkadaşımla konuşma fırsatım oldu. “Dünyanın öbür ucundasınız. Bu
duygudaşlık nereden geliyor?” diye sordum ona. “Yoksuluz ve zayıfız. Yoksulun
ve zayıfın halinden anlarız,” diye cevap verdi. “Bir de genç bir kıtayız biz”
diye ekledi “Genç olduğumuz için umutluyuz. Dünyanın değişebileceğine,
yanlışların bir gün düzeleceğine inanıyoruz.” Bir başka arkadaşım da Gazze’nin bir
insanlık meselesi olarak Uruguay’da geçmişi olduğunu anlattı. “Uruguay her
zaman Filistin’nin sesini duymuştur,” dedi, “Ama bu mesafeden ne kadar etkimiz
oluyor, orası şüpheli!”
Bizden daha çok
etkileri oluyordur herhalde. Uruguay’dan dünyanın geri kalanına bakınca insan
elinde olmadan böyle düşünüyor. Burası elbette cennet değil. Kendi dertleri,
büyük meseleleri var. Uyuşturucudan tutun da yolsuzluğa kadar bin çeşit sorunla
uğraşıyorlar. Yoksulluk bunların en önemlisi ve can yakıcı olanı. Ama adaletsizlik
burada hala bir yankı buluyor. Çünkü bir mücadele geleneğinden geliyorlar.
Hiçbir şey kolay kazanılmamış belli ki. Bunun böyle olduğu da asla unutulmuyor.
İşte onun için,
dünyanın bir ucundaki bu küçücük ülkede, insanlar Gazze için sokağa dökülebiliyor.
Şallara sarınmış bir kadın, soğuk bir kış gecesinde üzerinde “Aldırışsız
değilim. Acını hissediyorum, Filistin!” yazan pankartla sokağa çıkıp saatlerce
yürüyebiliyor.
“Buralardan bir faydamız
oluyor mudur acaba?” diye soran arkadaşıma anlatmayı unuttum. Ama size
söyleyeyim bari: Mesafenin fiziksel olanından değil duygusal olanından korkmak
lazım. Onlar aldırışsız değiliz diyorlar. Peki ya biz? Ölüme ve acıya karşı kayıtsızlığımızın
çaresi var mı?
Haftaya daha güzel
şeylerden konuşacağımızı umalım. Hepinize iyi pazarlar dilerim.