BirGün
“Açlık Ustası,”
Franz Kafka’nın ölmeden önce yazdığı son hikâyelerden biridir. Viyana’da bir
sanatoryumda, bütün vücudunu ele geçirmiş olan tüberkülozla mücadele ederken tamamlamıştır
bu hikâyeyi.
Kafka’yı
yatağında son düzeltmeleri yaparken hayal ediyorum. Sinsice ilerleyen hastalık
artık son evresine girmiş ve yazarı neredeyse tümüyle tüketmiştir. Bir süredir
yemek yiyemediği için yavaş yavaş erimekte, her gün biraz daha ölüme
yaklaşmaktadır. Sesinin duyulacağına inancı yoktur. Duyulsa bile anlaşılacağına
ihtimal vermez. Daha bir süre önce umutsuzluğa kapılmış ve sevgilisi Dora’dan
bütün kitaplarını yakmasını istemiştir. Ancak yine de bu hikâyeyi düzeltip
baskıya hazırlamaktan alamaz kendini.
Karakterleri gibi
mükemmeliyetçi ve titizdir Kafka. Onlar gibi inatçıdır. Kolay vazgeçmez. Ölümün
eşiğindeyken bile.
“Açlık Ustası,” halkın
gözü önünde kırk gün kırk gece kendini aç bırakan bir adamın hikayesidir. Onun
sanatı budur. Kasaba meydanında bir kafesin içinde sessizce tutar orucunu. Çocuklar,
yetişkinler, hatta yürümekte zorlanan yaşlılar bile gelip bu müthiş ustayı
görmek isterler. Çoğu onun sabrına ve inadına hayret eder. Kimileri açlık ustasının
gizlice bir şeyler yediğini düşünse de, hepsi bu gösteriyi merakla izler.
Ancak zamanla halkın
ilgisi azalır. Gün gelir kimse açlık ustasının yüzüne bile bakmaz olur. Böylece,
iyice gözden düşen bu adam, çeşitli hayvanların teşhir edildiği bir sirkte
bulur kendisini. Fakat günler geçse de, kimse onun varlığını fark etmez. Herkesin
derdi günü sirk hayvanlarını görmektir. Halkın ilgisi ve merakını çekmek bir
yana, tamamen yalnız kaldığını anlayan açlık ustası yine de orucunu bırakmaz,
sonuna kadar inatla devam eder.
“Açlık Ustası,” bir çok farklı şekilde
okunabilecek zengin metaforlarla dolu çarpıcı bir hikâyedir. Ben bu hikâyeyi daha
çok, Kafka’nın okurlarına yazdığı bir son mektup gibi okumayı tercih ederim. Sesinin
duyulmayacağından emin olsa da, seslenmeye devam eden birini hatırlatır bana bu
metin. Fark edilmeyeceğini bilmesine rağmen gösterisine devam eden açlık
ustasının da yazarın bir yansıması olduğunu düşünürüm.
Fakat bu sefer beni
bu öyküye götüren şey, bir süredir cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin
artık tehlikeli bir dönemece girmiş olması oldu. PKK ve KCK davalarının tutuklu
ve hükümlülerinin 12 Eylül’de başlattığı süresiz açlık grevi, 58 cezaevinde 483 tutuklu ve
hükümlü tarafından 38 gündür
sürdürülüyor. Bu, Türkiye hapishanelerinde yaşanan ilk açlık grevi değil.
Gazetelere göre, 1980 yılından bu tarafa cezaevlerinde 144 kişi açlık grevleri
ve ölüm oruçları nedeni ile yaşamını yitirmiş. Eğer Kürt sorunun çözümünde yapıcı
bir adım atılmaz ise, bu eylem de oraya doğru gidecek gibi görünüyor.
Ölüm orucuna
yatanların, anadilde savunma ve eğitim hakkının tanınması gibi bir takım
demokratik talepleri var. Ama en temelinde, özgürlük istiyorlar. Buna
ulaşamazlarsa başka şeylerle oyalanamayacaklarını, özgür olmadıkları sürece
ölümü yeğ tutacaklarını söylüyorlar bize. Aradıklarını bulamazlarsa, sonsuz bir
inatla oruçlarına devam edecekler. Kamuoyunun ilgisizliğine rağmen, başka
türlüsü artık mümkün olmadığı için açlık grevlerini sürdürecekler.
Kafka’nın “Açlık
Ustası”na geri dönersek, öykünün sonuna doğru onu, herkesin önünden kayıtsızca yürüyüp
geçtiği o demir kafeste yavaş yavaş yok olurken görürüz. Seyircinin ilgisini
çekememiştir belki ama inatla orucuna devam etmiştir. Günün birinde sirkin
çalışanları onu samanların altında neredeyse açlıktan eriyip bitmiş halde
bulurlar.
“Neden oruç
tutuyorsun?” diye sorarlar ona. “Çünkü başka türlüsü mümkün değil,” diye cevap
verir, açlık ustası. “Peki, neden mümkün değil?” der bekçiler biraz da
dangalakça. “Çünkü aradığım yiyeceği bulamadım,” diye fısıldar açlık ustası son
nefesini verirken, “bulabilseydim eğer, inanın bana ben de sizin gibi sofraya
atılır tıka basa doldururdum midemi.”
İçerdiği şiddeti
ve olası sonuçlarını düşününce, açlık grevlerini onaylamak mümkün değil. Ancak,
tutukluları ölüm orucuna götüren nedenleri görmezden gelemeyiz. Hayata sırtını dönmek
kolay değildir. Fakat özgürce ve insanca yaşama hakkından mahrum edilen birinin,
bunu yapmasına şaşırabilir miyiz? En temel gıdasından yoksun kalmış kişinin, onun
dışındaki her şeyi reddetmeye hakkı yok mudur? Yokluğunu çektiği
şeyi bulana kadar hiçbir şey yememeye karar vermiş olamaz mı?
Açlık ustasının yaptığı gibi.
No comments:
Post a Comment