10 Şubat 2013
Bu hafta,
yalnızca tarihçiler için değil edebiyatçılar için de heyecan verici bir haberle
açıldı. Gazetelerin yazdığına göre, Shakespeare’in en önemli tarihi oyunlarından
birine konu olan İngiltere Kralı III. Richard’ın 528 yıldır kayıp olan mezarı
sonunda bulunmuştu.
Tarih kitaplarına
göre, III. Richard öldürüldüğünde 32 yaşındaydı. Taht kavgasıyla geçen
muhalefetli bir ömrün ardından, 1483’te taç giymiş ve 1485 yılında Bosworth
Savaşı’nda hayatını kaybedene kadar krallığını sürdürmüştü. Ölümüyle
Plantagenet ailesinin sonunu da getiren kralın mezarı, gömüldüğü kilisenin
yıkılmasından sonra kaybolmuş ve bir daha yeri tespit edilememişti.
İşte şimdi belli
ki Richard aramıza dönmeye karar vermişti. Hem de Leichester kentindeki bir
belediye otoparkının altından çıkarak.
Bu, haber değil
de neydi? Öyle ya, çarpılmış eğri büğrü bedeni ve şeytani zekasıyla İngiliz
Edebiyatı’nın kötü adam geleneğine imzasını atmış (hatta bir de üzerine
kraliyet mührünü vurmuş) III. Richard, yüzyıllar sonra hortlamış ve geri
gelmişti.
Aslına
bakarsanız, Plantagenet hanedanının bu son kralı hakkında rivayet muhteliftir.
Edebiyat dünyası, Shakespeare’in çizdiği kötü adam portresini esas alırken, tarihçiler
onun genellikle yansıtıldığı gibi bir canavar olmadığını iddia eder. Onlara
bakılırsa, Glouchester Dükü Richard, kraliyet ailesinin herhangi başka bir
üyesi kadar entrikacıdır. İktidara geldiğinde de, diğer İngiltere krallarından
daha zalim davranmamıştır. İngiltere tarihi sonuçta, herkesin sürekli birbirinin
ayağını kaydırmaya çalıştığı upuzun bir taht kavgasından ibarettir. “Plantagenetlerin
Richard” da diğerlerinden farklı değildir.
Kimi edebiyat
tarihçileri de, tümüyle aynı fikirdedir. Hatta bazıları, Shakespeare’in,
Richard’ın ölümünden sonra iktidarı ele geçiren diğer hanedandan, yani Tudor
ailesinden, gelen Kraliçe Elizabeth’in gururunu okşamak için oyunu bu şekilde
kurguladığını ve Richard’ı kötü biri gibi göstermeye çalıştığını söylerler.
Bunda haklı olup
olmadıklarını bilemeyiz. Ama bu karakterin kuruluşunda bir gariplik vardır
gerçekten de. Çünkü onda insani bir şey bulmakta zorlanırız. Derin ve incelikli
karakterler kurgulamasıyla tanınan bir yazar olan Shakespeare’in nasıl olup da
bu kadar “düz” bir kişi yarattığı her zaman merak konusu olmuştur. III. Richard
–Iago’yu saymazsak – Shakespeare’in yarattığı tek yalınkat karakterdir belki
de. Onunki kadar katıksız kötülük görülmemiştir.
Oyun boyunca, etrafındaki
hemen herkese zarar verir, dokunduğu kişilerin hayatına acı ve felaket getirir.
III. Richard’ın suç dosyası oldukça kabarıktır. Kral VI. Henry’nin, onun oğlu veliaht
prens Edward’ın, bir punduna getirip evlendiği zavallı Lady Anne’in, kendi
kardeşi Clarence Dükü’nün, önceleri sağ kolu olan Buckingham Dükü’nün ve şimdi
burada isimlerini tek tek yazamayacağım daha bir çok saraylının ölümünden
sorumludur. “Richard III”de o kadar çok insan ölür ki, perde kapandığında derin
bir nefes alırsınız. Sonunda oyun bitmiştir. Çünkü galiba öldürülecek daha
fazla kimse kalmamıştır.
İşin ilginci,
ölenlerin ardından uzun uzun üzülemiyor olmamızdır. En masum görünen
karakterler bile, Richard ile temas ettikten sonra gözümüze artık eskisi gibi
görünmezler. Kadınlar genellikle entrikacı ve şeytanidir. Ya da Lady Anne gibi o
kadar zayıf iradelidirler ki, güvenilemez onlara. Erkekler ise ya sinsi ve
haindir ya da açıkça gaddardır. Herkes bir şekilde suça bulaşmıştır, “zavallı
aptal Clarence” bile.
Richard bütün bu
karakterleri mahvetmekle kalmaz, onların içindeki en kötü özellikleri de ortaya
çıkarır. Kuleye kapatılıp boğazlanan iki çocuk prens dışında (ki onlar da çocuk
oldukları için bu değerlendirmenin doğal olarak dışındadırlar) herkes bir
şekilde bir iktidar oyununun içindedir aslında. Hepsi kendi çıkarını korumaya
çalışır, güce yakın durup hayatta kalmaya uğraşır. Bu açıdan hiçbiri
Richard’dan daha iyi değildir.
Shakespeare’in
dehası da bize bunu göstermesindedir. Evet, belki saf kötülüğü temsil eden bir
karakter yaratmıştır. Ama onu iyi bir dünyanın içine yerleştirmemiştir.
Kendileri de değişik ölçülerde “kötü” olan karakterlerin arasına koymuştur.
Richard’ın onlardan farkı, diğer karakterleri bağlayan iyilik ve kötülük
tanımlarının dışında olmasıdır. Vicdan azabı çekmez o, üzüntü duymaz. Sadece davranır.
İktidarı kaybetmemek için yapması gerekeni yapar. Onun için geleneksel anlamda
kötü bile değildir belki. Ahlak dışıdır daha çok. Kötü olanlar onun iktidarına
biat edenlerdir, onu ayakta tutanlar, onunla birlikte hareket edenlerdir.
Oyunda bizi en
çok irkilten de budur aslında. Kimse olması gerektiği kadar iyi değildir. Kötü
adam sandığımız kişi ise, başkalarındaki kötülüğü ortaya çıkaran bir araçtır
aslında. Bunun içindir ki, kimi eleştirmenler, Richard’a “Tanrının Kırbacı,”
derler. Kötülüğü ortaya çıkarmak ve cezalandırmak için dünyaya gelmiş gibi
görünür çünkü.
Gazetedeki
haberlere göre, Richard’ı otoparkın altındaki mezarından çıkaran kazıcılar,
onun mükemmel bir şekilde korunmuş iskeletine baktıklarında, ağzının bir şeyler
söyler gibi açık durduğunu görmüşler. Tıpkı çığlık atan bir adama benziyormuş.
Acaba hâlâ “İhanet! İhanet!” diye bağırıyor olabilir miymiş?
Hiç sanmam. Richard
kötü bir adamdır belki ama asla ucuz biri değildir. Bana kalırsa, bütün bu yorumlardan
ve aşırı yorumlardan canı sıkılmıştır. Esnemek için açmıştır ağzını. Ya da “İşte
mutsuzluğumuzun kışı,” diyordur belki. Hayal kırıklığı ile karışık.
Terk ettiği
dünyadan çok daha kötüsüne geri döndüğünü fark eden kim olsa aynısını yapmaz
mıydı?
2 comments:
Oyunu okumadım henüz ama 1995 tarihli sinema uyarlamasını seyrettiğimde orada son savaştan önceki gece Richard uykusunda kabus görüyor, tüm öldürdüğü kişilerin seslerini duyuyor, uyandığında da 'oysa ben çocukları severdim' gibisinden bir şey deyip ağlıyordu. Dediğiniz gibi bir bakıma, iktidar mücadelesinin getirdiği, gücü elinde tutmak için yapmak zorunda olduğunu düşündüğü şeyleri yapıyor aslında. Tabii, dur demesini bilmeliydi, v,cdanını da dinlemeliydi!!!
Bir de şu an geçici olarak Leicester'da yaşıyorum. Şehrin Richard'ı sahiplenişini, York'a kaptırmamaya çalışmasını, üzerinden para kazanmaya çalışmasını (tema parkı öneriyordu Guardian) izlemek de ilginç...
Richard'i sonunda birilerinin sahiplendigini gormek ilginc olmali hakikaten. Ingiltere'nin en sevilen krali sayilmaz cunku.
Evet, savastan once oyle bir ruya sahnesi vardir ama ardindan yine adam olmaz Richard. Vicdani sadece söyle bir gorunmustur ona, o da ruyasinda.
Selamlar...
Post a Comment