Tuesday, December 08, 2009

“ANIMSAR MISIN TOROS EKSPRESİNDEN İNMİŞTİNİZ…”


BirGün/ 14:16 26 Temmuz 2009

İnsan gençken bütün şairlerin kendisi için yazdığını sanıyor. Ben de sanırdım ki, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Can Yücel hep benim için yazmışlar. Rakı içerken içine karanfil düşen de, sevinip sevinip duraklarda göğe bakan da, 8.10 vapurunda sigara içmek için üst kata çıkan da, süpürge saçlı sidikli kontes de bendim sanki…
Ama varsa yoksa Cemal Süreya. Onu çok severdim. Şiir geceleri olup da herkes bir şeyler okuyunca, ben de kalkıp ‘Saat Çini vurdu birden pirinçççç…’ diye başlardım. Bu şiiri çok fazla okumuş olmalıyım ki, arkadaşlar benim sıram geldiğinde, kalkıp çay falan koyarlardı.
Hızımı alamazsam okuduğum diğer bir şiir de, “Anımsar mısın Toros ekspresinden inmiştiniz/Biletlerinizden ibaretti ikinizin de kimliği” diye akar giderdi. Ben de Toros Ekspresi’nde elimde biletimle hayal ederdim kendimi. Genellikle yalnız ve kaygısız olurdum hayallerimde. Çantam falan da olmazdı hiç, elimi kolumu sallayarak inerdim trenden. Hiç tereddüt etmeden. Hayallerimdeki bu tereddütsüz halimi pek severdim.
Bundan çok sonra, bir felsefe konferansına katılmak üzere Urfa’ya gitmem gerekti. Mevsim yazdı, hava çok sıcaktı. Ama ben trenle seyahat etmeyi başından beri kafama koymuştum. Toros Ekspresi’ne binmeden önce Haydarpaşa Garı’nda aylak aylak dolaşırken, köşedeki kitapçıda gözüme Cemal Süreya’nın ‘Sevda Sözleri’ ilişti. Bunu bir işaret olarak algıladım. Çok satan kitaplarla daha satılmadan rengi solmuş bir kaç derginin arasında mahzun bir çocuk gibi öylece duruyordu. Evdeki kopya okunmaktan lime lime olmuştu. Yeni bir tane almak lazımdı zaten. Üstelik Toros Ekspresi’ne binerken insan yanına Cemal Süreya almaz da ne alırdı? Kitabı kapıp trene bindim.
Seyahat bir buçuk gün sürüyordu. Ama benim keyfim yerindeydi. Kendimi uzun yola hazırlamış, yataklı vagona iyice bir yerleşmiş, kâh okuyup kâh pencereden dışarı bakarak yolculuğun tadını çıkarıyordum. Sonra birden fark ettim ki, gitmekteyim. Sonunda Toros Ekspresi’ne binmişim, hep hayal ettiğim gibi yalnızım ve gidiyorum. Şiirdeki ikinci kişiyi yanıma almamışım. Yavaş yavaş ayırtına vardım ki, onsuz ve ondan uzağa gidiyorum. Hatta şiirin devamında dediği gibi, onu bir daha geri dönmemek üzere arkada bırakmışım.
“Anımsar mısın Toros ekspresinden inmiştiniz
Biletlerinizden ibaretti ikinizin de kimliği
Bahçelerden geç parklardan köprülerden geç git
Aşklar da bakım istiyor öğrenemedin gitti
Seviş yolcu büyük sözler söyle ve hemen ayrıl
Uçurumlar birleştirir yüksek tepeleri.”
Gaziantep’e varana kadar düşündüm durdum. Pencereden geçen görüntü durmadan değişiyor, uçurumlarla tepeler bahçelerle köprüler birbiri ardından akıp gidiyordu. Akşam oluyor sonra yeniden güneş doğuyordu. Ben yataklı vagonda kafamı cama dayamış aşklara nasıl bakım yapılabileceğine dair düşünüyordum.
Uzunca böyle gittik. Sonunda her şey durdu. Trenden yüreğimde bir ağırlıkla indim. Müterredit ve kuşkulu. Beni hiç kimse karşılamadı.
Urfa’ya doğru yola devam etmem gerekiyordu. Orada hekimlik yapan çocukluk arkadaşım beni bekliyordu. Onda kalacaktım. Ama bir yavaşlık çökmüştü üstüme.
Garda bir şeyler yiyip oyalandım. Dalgın dalgın çorbamı karıştırırken emin oldum: Aşk bitmişti. Boğazıma bir şey takıldı. Etrafımda dolaşan garsona işaret ettim. Çorbayı aldı. Hesabı ödeyip kalktım. Kalkarken ‘Sevda Sözleri’ni masanın üzerinde bıraktım. Ona bir süre ihtiyacım olmayacaktı.
Gardan çıkıp bir taksiye atladım. Şöför nereden geldiğimi sordu. “Toros Ekspresi’nden şimdi indim,” dedim.
Elimde biletimden başka bir şey yoktu.

Not. Toros Ekspresi artık çalışmıyor.
Haydarpaşa Garı da boşaltıldı. Her ikisinin de, bir gün geri gelmesi umuduyla…

No comments: