Sunday, November 21, 2010

KAYIP MEKTUP


BirGün
21 Kasım 2010

Geçenlerde çok güzel bir mektup aldım. Sahibi gibi biraz hüzünlü bir mektuptu bu. Sevdiğim bir öğrencimden geliyordu. Bir mektup yazmaya başladığını ama yarım bıraktığını söylüyordu. Bitmemiş haliyle yollamak içine sinmemiş olacak ki, mektubunu bir türlü gönderememişti. Ama elindeki taslağı atmaya da kıyamamış ve saklamıştı. Fakat o kadar uzun süre bekletmişti ki, sonunda mektup kaybolmuştu. ‘Aynısını yeniden yazmam mümkün değil,’ diyordu bana yolladığı mektupta, ‘ama belki de böylesi daha iyi oldu, çünkü onu hiç bir zaman bitiremeyecektim zaten.’

Bu kısacık hikaye, aynı anda birçok soruyu açıyor: Bir metin hiç ‘tamam’ olabilir mi? Eğer tamamlanıyorsa hangi noktada eksik olmaktan çıkar? Yazılıp bitirildiği zaman mı? Gönderildiği zaman mı? Ya da muhatabına ulaşıp okunduğu zaman mı?

Peki ya gönderilmemiş mektupları hangi kategoriye koyacağız? Natamam metinler mi onlar? Yoksa söylenmemiş sözler mi?

Öğrencimin hikayesindeki gönderilmemiş mektubun sonunda ortadan kaybolması, çok tanıdık bir başka metni ve onun aynı derecede meşhur bir okumasını hatırlattı bana. Edgar Allan Poe’nun polisiye öykülerinden biri olan ‘Çalınmış Mektup’ üzerine verdiği seminerin sonunda Lacan gönderilmemiş mektuplara dair şunları söyler:

“Yollanmamış mektubun ilginç yanı saklanıyor olmasıdır. Mektubun yazılması da yollanması da o kadar önemli değildir (kimi zaman bazı müsvetteler hazırlar ve sonra bunları atarız), ama göndermeye niyetli olmadığımız bir mektubu saklamak dikkate değer bir davranıştır. Mektubu saklayarak, onu bir anlamda ‘yollamış’ oluruz aslında. Düşüncemizden vazgeçmemiş, onu değersiz addederek bir kenara bırakmamışızdır (bir mektubu yırtıp attığımızda yaptığımız budur); tam tersine, saklayarak ona duyduğumuz inancı pekiştirmiş sayılırız. Aslında söylediğimiz şudur: düşüncemiz gerçek muhatabının bakışlarına teslim edilmek için fazla değerlidir, çünkü o belki de bunun kıymetini anlamayacaktır; öyleyse biz de mektubu onu anlayışla ve takdirle okuyacağından emin olduğumuz birine, yani gerçek muhatabının fantazi dünyasındaki karşılığına yollamayı tercih ediyoruzdur.”

Gönderilmemiş mektupları söylenmemiş sözlerden ayıran şey tam da bu olsa gerek. Söylenmemiş sözlerden dem vurduğumuzda, olsa olsa Freud’un alanında duruyoruzdur. Bastırılmış ve kopuk kopuk imgeler zihnimizin karanlık ve labirentimsi kıvrımlarına sıkışmış, bilince çıkacakları anı beklemektedir. Oysa bilinçaltını belli kurallar dahilinde yazılmış bir metin olarak hayal etmeye başladığımız anda, artık Lacan’ın dünyasına adım atmışız demektir.

Gönderilmemiş mektuba elbette söylenmemiş sözler gibi muamele edemeyiz. Çünkü mektubu yazdığımız andan itibaren, onu söylenmemişler arasından çekip çıkarıyor ve söylenmiş kılıyoruz. Alıcısına ulaşıp ulaşmaması önemli değil. Daha büyük bir muhataba ulaşıyor bu mektup. Dile gelmiş bütün fikirlerin, söylenmiş tüm sözlerin gittiği yere gidiyor.

Üstelik Lacan’a kulak verecek olursak, kayıp falan da değildir bu mektup. Başından beri gözümüzün önündedir aslında. Poe’nun öyküsünde olduğu gibi, masanın üzerinde, yani en görünür yerde ‘gizlenmiştir.’ Öykünün detektifi Dupin’in tek yaptığı onu görmektir.

Lacan’ın gönderilmemiş mektuplara dair söyledikleri, elbette öğrencimin hikayesini bütünüyle açıklamıyor. Onun mektubunu bambaşka hislerle geciktirdiğini biliyorum. Mektubunun muhatabının (yani benim) yazdığı metin için yeterince iyi olup olmadığımı düşünmekten ziyade, kendi metnine şüpheyle baktığını ve onun için bir türlü tamamlayamadığını anlıyorum.

Öğrencime buradan da sevgilerimi yollamayı kendime bir borç bilirim. Mektubu kaybettim diye hiç üzülmesin. Lacan’la Poe’ya birer selam çakarak şunu hatırlatmak isterim ona: Bir türlü tamamlayıp gönderemediği mektubunun hikayesini yazarak kaybettiğini sandığı metni bana yolladığının farkında mı acaba?

Bütün gönderilmemiş mektuplar gibi onunki de yerine ulaştı. Endişeye mahal yok.

İş ki, ben bu güzel metne layık olayım.

2 comments:

füsun koçoğlu özgüç said...

bak tebellesh oldum! bunda hiç yorum yok, yalnız kalmış, yazayım istedim. bir de hazır kimsecikler yokken sana sorayım istedim, şu benim gizli blog da acaba gönderilmemiş mektup kategorisinde mi, altlı üstlü bilinçgiller apartmanında?

Meltem Gürle said...

Bence kesinlikle öyle. Yerine varacağından emin olabilirsin onun için.