Sunday, December 18, 2011

Sen buradasın, peki ya arkadaşın nerede?


BirGün
15 Aralık 2011

Geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencilerinden Şeyma Özcan sabahın erken saatlerinde kaldığı öğrenci evine yapılan baskın sonucu gözaltına alındı. Yasal bir gazetede staj yapmak üzere başvuruda bulunduğu için Devrimci Karargah davası ile ilişkilendirilerek 9 Aralık Cuma günü tutuklandı ve Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'ne götürüldü.

Bunun üzerine Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri 12 Aralık Pazartesi günü bir basın açıklaması yaptılar ve arkadaşlarının salıverilmesini talep ettiler. Açıklamalarında tutuklu bütün öğrencilerle dayanışma içinde olduklarını söylüyorlardı. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencileri de Şeyma’nın serbest bırakılması için bir imza kampanyası başlattılar. Bu kampanyanın metninde şöyle diyorlar:

“Bu olay bize hiçbir üniversite öğrencisinin keyfi tutuklamalardan muaf olmadığını gösterdi. Ders kitaplarımızın, staj başvurularımızın suç delili sayıldığı bu ortamda Şeyma'nın tutuklu bizimse hala okulda olmamızın şans eseri olduğunun farkındayız. Yapılan haksız tutuklamalar sonlanıncaya kadar arkadaşımızın yanındayız, davasının takipçisiyiz.”

Öğrenciler hepimize çok önemli şu soruyu soruyorlar: Sen buradasın, peki ya yanındaki nerede? Bunu sorarak hem arkadaşımıza, öğrencimize sahip çıkmamızı istiyorlar, hem de yarın Şeyma’nın yerinde bizlerden birinin de olabileceğini hatırlatıyorlar.

Şu ana kadar bu ülkede, “bana bir şey olmaz” hissiyle yaşamış olabilirsiniz. Başına bir iş gelenlerin gizli gizli suçlu olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Onlar karanlık insanlar, benimle ne alakası var, diye kendinizi teselli etmiş olabilirsiniz. Ama işte şimdi düşünmek zorundasınız artık. Tutuklamalar sizin de kapınıza kadar geldi. Bir gün siz de umulmadık bir sebeple kendinizi adliyelerde hatta cezaevinde bulabilirsiniz. Giydiğiniz bir kılık, okuduğunuz bir kitap, hatta saçınızı sakalınızı kesme biçiminiz yüzünden bir suçlama ile karşı karşıya kalabilirsiniz.

Şu anda Türkiye’de bir kısmı liseli olmak üzere 600 kadar tutuklu öğrenci var. Tutuklama ve soruşturma dalgalarına maruz kalan öğretim üyeleri, yazarlar, gazeteciler ve siyasetçilerden sonra, anlaşılan şimdi de sıra öğrencilere geldi. Bütün bunlar içinde, genç ve savunmasız oldukları için en fazla zarar görebilecek grubu da onlar oluşturuyor.

Boğaziçi’nde yapılan basın açıklamasından sonra Şeyma’nın annesi de konuştu. Bütün söylenenler arasında, onun dedikleri belki de en etkileyici olandı. Sultan Özcan, kızının çok başarılı bir öğrenci olduğunu ve tutuklu kaldığı süre boyunca derslerinden çok geri kalacağını söyledi. “Benim kızım bu ülkenin bir değeridir, lütfen çocuğumu bırakın,” dedi.

Bundan daha fazlasını söylemeye gerek var mı? Öğrencilere rahatça gelişip yeşerecekleri bir ortam sağlamak yerine, onları birer tehdit olarak gören bir sistem ne kadar hayatta kalabilir? En donanımlı akademisyenlerini, en çalışkan gazetecilerini, en parlak öğrencilerini hapse atan bir ülke ne kadar ileri gidebilir?

Şunu doğru anlamak gerekir ki, herkes bu iktidarla aynı fikirde olmayabilir. Herkes hükümetin uygulamalarından memnun kalmayabilir. Bazıları muhalif olabilir. Parasız eğitim talep edebilir, yaşadığı bölgedeki akarsuların talan edilmesine karşı durabilir, ya da insan hakları konusunda duyarlı olabilir. Bu ülkede ekonomik istikrardan fazlasını isteyenler de olacaktır. Buna şaşırmamak gerekir.

Şeyma da onlardan biri. Onun gibi bir çok öğrenci şu anda sınıflarda olmaları gerekirken cezaevinde gün sayıyor. Dışarıdakiler ise tahkikat ve tutuklama korkusu ile okula gidip geliyor.

Bizler de çocuklarımızın sabaha karşı evlerinden alındığı, öğrencilerimizin birer birer sıralardan eksildiği bir hayata alışmaya zorlanıyoruz.

Bunu da kanıksarsak sırada ne var düşünmek bile istemiyorum.

No comments: