Showing posts with label Yargı. Show all posts
Showing posts with label Yargı. Show all posts

Sunday, July 10, 2011

Hazırlıklı Olmak


BirGün
10 Temmuz 2011

“Yargı” Kafka’nın ilk öyküsüdür. Buna inanmak zordur gerçi. Acemilik karalamalarından çok bir olgunluk dönemi eserine benzer çünkü. Yazarın mektuplarından öğrendiğimize göre uykusuz bir gecede bir oturuşta yazılıp tamamlanmıştır.

Bu kısa öykü, bir çok açıdan Kafka’nın edebi kariyerinin nüvesidir. Yazdıklarım yazacaklarımın teminatıdır, der gibidir sanki. Başka metinlerde de benzer temaları imgeleri kullanır mesela. Fakat en önemlisi, bir zaman sonra alameti farikası haline gelecek bir karakterle ilk kez burada tanıştırır bizi: İhtiyatlı adam.

Bu öyküden sonra, “Dönüşüm”ün Gregor Samsa’sından “Dava”nın Jozef K.’sına kadar bütün Kafka kahramanları, kendi hayatlarına sahip çıkmak, olayların gidişatına yön vermek isteyen ama bunu başaramayan karakterler olarak çıkacaktır karşımıza. Hepsi hastalık derecesinde tedbirlidir halbuki. Her şeyin kaydını tutar, bütün detayları zihinlerinde kaydetmeye çalışır, günlerini tamamen öngörülebilir bir düzen içinde yaşamaya gayret ederler.

Onun içindir ki, Gregor Samsa bir sabah uyanıp dev bir böceğe dönüştüğünü gördükten sonra bile, ceketini giyip işe gitmenin yolunu arar. Onu en çok rahatsız eden düzeninin bozulmuş olmasıdır çünkü. Jozef K. da, odasında beliren adamlar tarafından tutuklandıktan sonra, gündelik hayatını her zaman olduğu gibi devam ettirmeye çalışır. Umutsuzca tabii. Kafka'nın dünyasında umuda pek yer yoktur çünkü.

Yine de Kafka karakterleri ümit etmekten vazgeçmezler. Her biri hayatını istediği gibi yönlendirebileceğine inanır. Hem de son ana kadar. Onları trajik kılan da budur zaten. “Yargı”nın ölçülü ve dikkatli karakteri Georg Bendemann da farklı değildir. Hiç bir işi şansa bırakmaz, her zaman her şeye hazırlıklı olmak ister. Fakat uzun süredir ihmal ettiği yaşlı ve hasta babasının odasına girdiğinde, onu bir değil bir kaç sürpriz beklemektedir. Önce hayranlıkla bağlı olduğu babasının çocuklaşıp bunadığını farkeder. Ardından bu yaşlı adam son bir gayretle ayağa dikilip oğlunu dünyada kendisine ait olan yeri çalmakla itham eder. İşte o zaman, bir duvara sırtını verip oracığa büzülür, Georg. Bunu öngörememiştir.

“Georg bir köşede, babasından mümkün olduğu kadar uzakta, duruyordu. Çok uzun zaman önce, her şeyi yakından gözlemlemeye karar vermişti. Böylece sağdan soldan ya da belki arkasından gelecek her türlü sürprize hazırlıklı olacak ve hiç bir şeye şaşırmayacaktı. İşte şimdi, çoktan unuttuğu bu kararı yeniden hatırlamış ve hemen unutmuştu -- tıpkı kısacık bir ipliğin iğne deliğinden kurtuluvermesi gibi.”

Unutulmaz bir sahnedir bu. Özellikle de her şeye hazırlıklı olmak isteyenler için.

Ben onlardan biriyim. Hastalık derecesinde ihtiyatlı olanlardan yani. Benim gibi çok insan var biliyorum. Onlara kardeşim gözüyle bakıyorum. Eve üç sokak kala çantada anahtarını arayanlar, durağa varmadan akbilini çıkarıp hazırlayanlar, misafir gelmeden saatlerce önce sofrayı kurup beklemeye başlayanlar, evden çıkmadan ocağı bir kaç kez kontrol edenler ve sonra apartmanın kapısından geri dönüp bir daha kontrol edenler. Elinizi görüyorum ve potu yükseltiyorum. Eve temizlikçi geleceği zaman sıkıntıdan isilik döküyor musunuz? Ya seyahatler? Bu gerilime dayanamayıp hastalandığınız oluyor mu? Taşınmanın fikrine bile tahammül edebilenler bizden değildir. Bütün bunlar sizi de hırpalıyor olabilir. Ama korkmayın, yalnız değilsiniz. Dünya bizim gibilerle dolu.

Her şey kontrol altında olsun istiyorsunuz. Ne güzel. Oluyor mu bari? Bir arkadaşım var, onun durumu daha vahim, bana bir keresinde şöyle demişti: “Ben bir şeyleri oldurabiliyorum. Çok uğraşınca oluyor.” İçimden geçen “Hadi ya!” demekti ama yukarıda sözünü ettiğim kardeşlik hissinden dolayı ağzımdan “Tabi ya!” çıktı.

Biz ihtiyatlı insanlar, her şeye hazırlıklı olmak isteriz. Böylece hayatı kontrol edebildiğimiz rüyası içinde yaşarız. Oysa, esas olan her şeye hazırlıklı olmak değil, tek bir şeye hazır olmaktır. Sevdiğim bir başka ihtiyatlı karakterin söylediği gibi, “Hazır olmak her şeydir!” Bunun böyle olduğunu, bir hastanın başında boynubükük beklerken, bize hazırlıklı olmamız söylendiğinde anlarız. Neye hazırlık? Ölüme mi? İçimizden delice bir gülme gelir. Yutkunur kalırız.

Sonra hayat yine ele geçirir bizi. Küçük dertlerimizin hayhuyu içinde, unuturuz esas şeyi. Bir de bakarız ki, zihnimizden sıyrılıp gidivermiş -- “tıpkı kısacık bir ipliğin iğne deliğinden kurtuluvermesi gibi.”