Sunday, May 09, 2010

Küçük Deniz Kızı



BirGün
9 Mayıs 2010

Annemle zor bir ilişkimiz vardı. Ben asi bir çocuktum. O güçlü ve otoriter bir kadındı. Ona dair hatırladığım ilk şeylerden biri, beni azarladığında gözlerimi yere indirmediğim için ‘Bana öyle dik dik bakma!’ deyişi. Haklı olduğumu düşündüğüm zaman kolay teslim olmazdım. Kimi zaman sessiz bir şekilde de olsa direnmeyi sürdürürdüm. O da kendi varlığının tanınmasını isterdi. Bizim ev böyle bir yerdi. Kurallar vardı ve onlara uyulması gerekiyordu. Bense her zaman bunu yapmakta çok istekli olmayabiliyordum.

Şimdi düşünüyorum da, benimle başa çıkmak konusunda hiç fena değildi aslında. Bana yaramaz denemezdi. Ama düpedüz garip bir çocuktum. Beklenmedik şeyler yapabiliyordum. Üstelik inatçıydım. Leblebileri duvara sürerek leblebi tozu üretmeye kalktığımda (ve ürettiğim badanayla karışık tozları yiyip hastalandığımda), dolaptaki canavarı alt etmek için orada uyumaya başladığımda, her gün aynı kıyafeti giymek konusunda ısrarcı olduğumda ya da yıkanmanın anlamsız bir şey olduğuna karar verip banyo grevi ilan ettiğimde, annem benimle hep sabırla uğraştı.

Fakat en büyük sorun benim bağımsız ruhlu biri olmamdı. Çocuk olmak hep başkalarına tabi olmak demekti. Yetişkinlerin koyduğu kurallara uymak demekti. Annem buna tahammül edemediğimin farkındaydı. Belki de bu nedenle, daha beş yaşındayken küçük çantamı toplayıp anneanneme taşınmaya kalktığımda, beni engellemedi. Bir gün nasıl olsa gideceğimi biliyordu. İlkokula başladığım gün, herkes annesi için ağlarken, ben onunla çabucak vedalaşıp gitmesi için ısrar ettiğimde, incinmiş olsa bile bunu hiç belli etmedi. Bağımsız bir çocuk olmamla için için gurur duyduğunu çok sonra anladım.

Beni herkesten daha iyi tanırdı. Kabıma sığamadığımı biliyordu. Dünyaya dair merakımı anlıyordu. Belki kendisi de öyle biri olduğu için. Yine de benimle hayatı kolay olmadı. Özgürlüğün ve maceranın tadını alıp okul yollarında kaybolmaya başladığımda, o zaman küçücük bir bebek olan kardeşimi kaptığı gibi sokağa çıkıp saatlerce beni aradığını biliyorum. Bulduğunda bana bağırmak yerine sarıldığını da hatırlıyorum.

Şimdi geriye bakıp da düşündüğümde anlıyorum ki, kendini hep benim gideceğim zamana hazırlıyordu. Onun için gitme zamanı geldiğinde tereddüt etmem onu şaşırttı. On sekiz yaşındaydım. Bir sevgilim vardı. Hayatımdan memnundum. O da ben de İzmir’de kalmaya karar vermiştik. Sadece İzmir’deki üniversiteleri yazacağımıza dair birbirimize söz vermiştik. Böyle olursa ayrılmayacak, sonsuza kadar mutlu olacaktık. Anneme bu kararımı açıkladığımda, beni karşısına oturttu ve hayatım boyunca unutmayacağım bir konuşma yaptı. Duygusal bir konuşmaydı bu. Onun da babamın da benden ayrılmakta zorlanacaklarını biliyordum. Bu kararımı sevinçle karşılayacaklarını düşünmüştüm. Oysa annem gitmem gerektiğini söyledi bana. Şimdi gitmezsen, hep burada kalacaksın, dedi. Hiç büyümeyeceksin, dedi. Kendi ayakların üzerinde durmayı öğrenmelisin, dedi.

Bu konuşmanın anlamını seneler sonra kavrayabildim. Onun için bunları söylemenin ne kadar zor olduğunu ancak kendim de bir yetişkin olduktan sonra anlayabildim. Kendine rağmen beni bırakmaya çalışıyor, bir anne için yapılması en zor şeyi yapıyordu.

Ona hiç söyleyememiş olsam da, benimle bu konuşmayı yaptığı için anneme hep minnet duydum. Anladım ki, bir çoklarının yaptığı gibi hayatını çocuğunun üzerinden temize çekmeyi tercih etmemiş, bana kendim olabilme şansını tanımak istemişti. Başka biri olsaydı, bunu fırsat bilir çocuğuna asılırdı. Ama benim annem herhangi biri değildi. Cesur ve adil bir kadındı. Ona acı verecek olsa bile, beni bırakması gerektiğini biliyordu.

Annemi kaybedeli neredeyse dört sene oldu. Ne zaman onu düşünsem, aklıma ‘Andersen’den Masallar’ geliyor. O benim ilk kitabımdı. Annemi başucumda oturmuş bu kitaptan ‘Küçük Deniz Kızı’nı okurkenki haliyle hatırlıyorum. Bu masalı çok sevdiğimi bildiği için yavaş yavaş okur, tadını çıkarmama izin verirdi.

Deniz kızları sonunda zamanı gelip de yeryüzüne çıkmaya hak kazandıklarında, ben de onlarla beraber meraklanır heyecanlanırdım. Hepsi kuzu kuzu evlerine döner ama bir tanesi geri gelmezdi.

Sen de benim dönmeyeceğimi biliyordun, değil mi anneciğim? Ama buna rağmen bıraktın beni. Ben sana teşekkür ederim. Anneler günün kutlu olsun!

No comments: