Wednesday, May 25, 2011

Her melek korkunçtur

Salinger’ın kısa öyküsü ‘Muz Balığı için Bulunmaz bir Gün’ün kahramanı Seymour Glass, II. Dünya Savaşı’nda çarpışırken, geride bıraktığı karısı Muriel’e bir şiir kitabı gönderir. Öykünün geçtiği tarih 1948’dir. Savaş çoktan bitmiş, Seymour bedeni değilse de ruhu yaralanmış bir şekilde evine geri dönmüştür. Muriel’e bu kitabı okuyup okumadığını sorar. Annesiyle yaptığı bir telefon konuşmasında, Muriel’in kitabı değil okumak, eline bile almadığını öğreniriz. “Kitap Almancaydı,” der annesine. Damadının delirmiş olduğuna dair hiç bir şüphesi olmayan ve kızı için endişelenen anne ise, “Nasıl okuyacaktın ki o zaman?” diye sorar. “Yüzyılın en iyi şairi tarafından yazıldığını söylüyor. Bir çevirisini bulsaymışım, ya da zahmet edip bu dili öğrenseymişim,” diye cevap verir Muriel.

Salinger bize bu kitabın kimin olduğunu söylemez. Ama Rilke olduğunu hemen anlarız. Yüzyılın en iyi şairi ondan başkası olamaz çünkü. Ayrıca, başkaları onun deli olduğunu düşünse de, Seymour kesinlikle haklıdır. Yalnızca Rilke okumak için bile Almanca öğrenmeye değer.

Rainer Maria Rilke’nin baş eseri sayılabilecek Duino Ağıtları, aşağıdaki dizelerle başlar.

Wer, wenn ich schriee, hörte mich denn aus der Engel
Ordnungen? und gesetzt selbst, es nähme
einer mich plötzlich ans Herz: ich verginge von seinem
stärkeren Dasein. Denn das Schöne ist nichts
als des Schrecklichen Anfang, den wir noch grade ertragen,
und wir bewundern es so, weil es gelassen verschmäht,
uns zu zerstören. Ein jeder Engel ist schrecklich.


Seslensem kim duyar beni melekler
katından? Ve biri çıkıp beni bağrına
basıverse bile, onun müthiş varlığı karşısında
erir giderim. Güzel dediğin korkunç olanın
başlangıcıdır çünkü, zor da olsa taşırız onu.
Ve hayran oluruz ona, bizi mahvetmeye
gönül indirdiği için. Her bir melek korkunçtur.

Biz de Rilke’nin karşısında böyle korkuyla karışık bir hayranlıkla dururuz. Onun şiirini taşımakta zorlanırız. Ama yine de okumaktan kendimizi alamayız. Çünkü yazdığı her satırdan ürkütücü bir güç yayılır. Sanki Rilke’nin değil de kutsal bir varlığın sesidir bizimle konuşan. Ağıtlar'ın melekleri gibi bu ses de, zamanın ve mekanın sınırlarına, varoluşun geçiciliğine meydan okur. İnsanoğlu meleklerin kusursuz varlığı karşısında nasıl boynunu eğiyorsa, biz de Rilke’nin şiiri önünde öyle diz çökeriz. Ve bırakırız güzelliğiyle bizi mahvetsin.

No comments: