Tuesday, December 13, 2011

Boğaziçi Starbucks'ta şenlik var...



BirGün
11 Aralık 2011

Boğaziçi Üniversitesi’nin zengin çocuklarının gittiği bir okul olduğu fikri ne zaman ortaya çıktı bilmiyorum. Belki de Robert Kolej zamanından kalma bir önyargıdır bu.

Ne zaman Boğaziçi’nde hak talep eden bir eylem yapılsa, herkes bir ağızdan bunun esas meselelere temas etmeyen tali bir şey olduğunu söylemek için sıraya girer. Onlara göre, Boğaziçi’nin ayrıcalıklı ve şımarık öğrencileri böyle “artistlik” yapmamalı, mümkünse asıl ait oldukları yere, yani partilerle konserlere falan gitmelidir.

Bu garip argüman, pek sevilmiş olsa gerek ki, senelerdir kullanılır. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine eylem yapmayı, okulları üzerinde hak talep etmeyi, başka üniversitelerin öğrencileri ile dayanışmayı yakıştıramazlar bir türlü. Sonuçta onlar bir avuç zengin çocuğudur. Fazla konuşmasınlar, devletin iyi üniversitelerinden birinde oldukları için şükretsinler, oturup derslerine çalışsınlardır.

Geçtiğimiz salı günü Boğaziçili bir grup öğrenci, okulun orta yerinde birdenbire peydah olan Starbucks’ı protesto etmek üzere bir eylem başlattı. Bu konuda hazırladıkları metinden de anlaşılacağı gibi, dertleri yalnızca küresel sermayenin sembollerinden biri haline gelmiş Starbucks’la değildi. Onlar kampüsün artık öğrencilerin yaşayabileceği, kolayca karnını doyurabileceği ve birlikte vakit geçirebileceği bir mekan olmaktan uzaklaştığını söylüyorlardı:

“Starbucks'ın açılmasıyla hız kazanan ticarileştirme ve nezihleştirme sürecine bir göz atalım istedik. Bilenleriniz bilmeyenleriniz; zamanında bu okulda öğrenci kantini diyebileceğimiz bir yerler vardı. Sahiplenebildiğimiz, paramız olsun ya da olmasın oturup karnımızı doyurabildiğimiz, iki muhabbetin belini kırıp neşelendiğimiz, kısaca 'bizim' diyebildiğimiz öğrenci dostu bir mekan.”



Öğrencilerin kendi mekanlarını geri istemelerinden daha doğal ne olabilir. Ama anlaşılan, bu herkes için o kadar makul bir sebep değil. Öğrencileri caka satmakla, üzerlerine düşmeyen meselelere burunlarını sokmakla, hatta tamamen kitabi ve teorik kalıp hayatı anlayamamakla itham edenler oldu. Halbuki yaptıkları gayet somut bir eylemdi ve gayet pratik bir soruna işaret ediyordu. Üniversitelerin ticarileştirilmesi ve mütenalaştırılmasına itiraz etmeleri de, soyut bir talepten ziyade, tamamen hayatlarını ilgilendiren bir meseleye dair söz söylemekten ibaretti.

Yukarıda alıntıladığım basın açıklamasının ardından, öğrenciler salı günü itibarıyla Boğaziçi’ndeki Starbucks’ı işgal ettiler. (Bu yazının yazıldığı şu saatlerde işgal hala devam ediyor.) Orada kendi yemeklerini yaptılar, çaylarını dağıttılar, çorbalarını pişirdiler. Kimi ders çalıştı, kimi günlük faaliyet programını düzenlemekle uğraştı, kimi atölye çalışmaları yapılmasına önayak oldu. Tartışmalar düzenlendi, film gösterimleri yapıldı ve kimi dersler bile Starbucks’a taşındı. Böylece kendilerini ait hissetmedikleri bir alanı, içinde yaşayabilecekleri bir mekana dönüştürmeyi başardılar.

Bunu yaparak, hepimize çok önemli bir gerçeği hatırlattılar. Üniversite öğrencilerindir. Öncelikle onlar için var olan, onlara ait olması gereken bir kurumdur. Öğrencilerin taleplerine, ihtiyaçlarına yanıt vermeyen bir yerden üniversite diye söz etmek mümkün değildir.

Boğaziçi Üniversitesi bir devlet okuludur. Yalnızca zengin çocuklarına değil, her türlü gelir grubundan öğrenciye eğitim vermektedir. Bütün bu öğrencilerin ucuz ve sağlıklı yemek yiyebileceği, bunu yaparken de rahat rahat oturup ders çalışabileceği ya da sadece konuşabileceği mekanlara ihtiyacı vardır.

Böyle mekanlara kantin diyoruz. Kantinlerde sadece ders çalışılmaz. Bazen notlar gibi ilişkiler de temize çekilir, keyifler yerine gelince hep beraber şarkı söylenir, ya da kimi zaman bir köşede sessizce oturulur. Ama illa ki uzun uzun vakit geçirilir, yeni arkadaşlıklar kurulur, art arda çaylar içilir ve konuşulur, konuşulur, konuşulur.

Konuşulur ki, öğrenilen onca şey yavaş yavaş yerine otursun, bir tortu gibi dibe çöküp görünür hale gelsin.

Tüketmediğiniz sürece bir köşesinde oturup vakit geçiremeyeceğiniz ama yine de size “müşteri” yerine “misafir” demeyi tercih eden Starbucks’ta bunu yapamazsınız.

O zaman onlara kimin misafir kimin ev sahibi olduğunun hatırlatılması gerekir.

Boğaziçi öğrencilerinin yaptığı tam da budur.

5 comments:

bellatrix said...

Meltem hocam, her zamanki gibi aklınıza sağlık... Lakin ben o "bunun esas meselelere temas etmeyen tali bir şey olduğunu söylemek için sıraya girer"lerdenim; hayır herkesin partilere gitmesi gerektiğini düşünmemekle beraber, yemekhanenin fiyatlarını, okulda şimdiye kadar açılmış olan Dunkin Donuts, illy, Roberts Coffee gibi mekanların neden aynı tepkiyi görmediğini merak etmiyor değilim. Şimdiye kadar bununla ilgili bir açıklama göremedim; sanıyorum berber Celal abi'ye olan bir aşırı sevgi veya Starbucks'a olan aşırı bir nefret sözkonusu.

Umarım işe yarar bu eylem, işgal veya adı her neyse; umarım yemekhanedeki yemekler de düzelir, kantinde yıllardır olan 10 liraya cajun tavuk, 8 liraya waffle satılması konsepti de tüm yabancı sermaye ile birlikte silinir gider okuldan. Ha, bir de tabi Orta Kantin eski karanlık ve rutubetli haline geri döner...

(Bu arada, Starbucks'ların her köşesinde tüketmeden de oturabilirsiniz. Starbucks konseptinin buna dayalı olduğunu, merkezinde çalışan birinden şaşırarak öğrenmiştim)

Saygılar, sevgiler hocam.

Meltem Gurle said...

Bellatrix,

Starbucks'ı işgal eden öğrenciler, yemekhane fiyatlarının düzeltilmesiyle de çok yakından ilgileniyorlar. Bloglarında ve çıkardıkları gazetede bunun detaylarını okumak mümkün.

Starbucks elbette bir sembol artık. Fair Trade adı altında yaptığı köy göçüren hamleler bile onu küresel kapitalizmin bir numaralı kötü adamlarından biri yapmaya yeter.

Ama bu dükkanın işgal edilmesini "Yahu neden Dunkin Donuts, Illy, Roberts Coffee işgal edilmedi?" gibi bir argümanla sınamak isteyenleri pek anlayamıyorum. Çünkü belki de sabırlar o vakitte taşmamıştı. Belki kampüsün ticarileşmesi bu kadar herkesin gözüne batmamıştı. Belki bu öğrenciler yoktu o zaman. Bu da aklınıza geliyor mu? Belki biz akademisyenler bile nezihleştirme halinin bu kadar farkında değildik?

Bu argümanın bir zaafı daha var. Hani hayvan haklarını savunursunuz, size şöyle derler "Peki ya insanlar, onlar ne olacak?" Bu da ona benziyor. Hayvan haklarını savunan biri, sanki insanlardan, bitkilerden ya da belki de terliksi hayvanlardan falan başlamak durumundaymış gibi davranırlar.

Hayır. Dunkin Donut'tan başlamadılar. Starbucks'tan başladılar. Zaman şimdiymiş. Dükkan da Starbucks imiş. Mesele bu kadar basit.

Umarım sonunda hepimizin rahat rahat oturabileceğimiz ve dilediğimiz yiyeceği makul bir fiyata satın alabileceğimiz bir mekan yeniden kurulur Boğaziçi'nde.

Ve evet, belki Orta Kantin eski haline geri döner. Karanlık ve rutubetliydi, ama herkesin girebildiği ve karnını doyurabildiği bir yerdi.

Starbucks'ın bir köşesinde tüketmeden oturabilirsiniz belki -- başkaları kahve içerken, baş parmağınızı emmekle yetinebiliyorsanız tabi.

Neyse, yoruldum galiba.

Selamlar.

Meltem Gurle said...

Bunu arıyordum, sonunda buldum. Okumak işe yarayabilir, bazı sorulara yanıt olabilir.

http://starbuckssenligi.blogspot.com/2011/12/starbucks-isgali-bir-hayat-ve-mekan.html

bellatrix said...

Hocam, yanıtınız için çok teşekkürler, uzun uzun yazmışsınız. Bu konuyla ilgili blogu, facebook'ta ve ekşisözlükte yazılanları okudum tabi fikir beyan etmeden önce. Öğrencilik zamanından bu yana okulun "kapitalist" kulüplerinden birine dahil olduğu için mafya damgası yemiş biri olarak, elbette aynı şiddet ve aynı kendinibilmezlikle tepki vermeyecektim.

Sanırım kendimi yanlış anlattım; eylem başladığında, yani sabır ilk taştığında diğer markaların adı geçmiyordu, demek istemiştim. Şimdi hazırlanan soru-yanıt belgesinde geçiyor, haklısınız.

Okuduğum ve dinlediğim şeylerden sonra hala tepkinin kimi hedef aldığını (rektörlük? Starbucks veya genel anlamıyla şirketler?) ve gerçek hedefi çözebilmiş değilim. Zenginle fakiri ayırmamak mı, sizin dediğiniz gibi "parmağını emmesin" diye kimse? Okulun yabancı sermaye tarafından 'işgaline' karşı çıkmak mı, ki herkes her yerde rahatça otursun? Fiyatların inmesi, şartların eşitlenmesi mi? Bu eylem, örneğin spor festivalinin sponsor brandalarına, tezgahlarına yansır mı, onlar da kalksın mı? Orta Kantin veya Sosyete, BÜMED, NH, Starbucks, illy, vesaire... İstediği yerde kahve içecek ve bunun üstüne basarak konuşma konusu etmeyecek olmak da bir çeşit özgürlük değil midir?

Bu eylem sadece maddiyata mı yöneliktir, yoksa iddia edildiği üzre yaşam alanına mı; örneğin içki içmeyenler de içen bizlerden rahatsız olur mu manzarada, günün birinde?

Sizi yormak istemem, gerçekten yanıt beklediğim için yazmadım ama sizinle konuşmak, sanal olarak da olsa, her zaman zevkli.

Saygılar, sevgiler hocam.

bellatrix said...

Son bir şey daha, bugün bir arkadaşımla tartışırken bahsettiğimiz... Tepki, öğrencilerin fikrinin sorulmamasına mı yoksa? Eğer böyleyse, temsilciliğe inanmayan bir grubun fikrini referandum yoluyla mı almamız gerektiğini de onaylatmalıdır okul, diye düşünüyorum.

İyi akşamlar hocam.