Wednesday, March 27, 2013

Hem öyle hem böyle...

24 Mart 2013
BirGün Pazar

Geçen gün kuzenimle balkonda sohbet ediyorduk. O sigarasını tüttürüyordu. Ben de, bir süredir sigara içmememe rağmen, onunla birlikte yoldaşlık içinde titriyordum. Buz gibi havada tek başına nöbet tutmasına içim elvermemişti.

Tam artık içeri gireceğiz diye düşünürken, sigaranın filtresini sıkıp “çıt” diye bir ses çıkardı. “Hayırdır,” dedim, “Boğmaya mı çalışıyorsun?” “Yok, böyle yapınca mentollü oluyor,” diye cevap verdi. Dalga mı geçiyor diye şöyle bir yüzüne baktım. Bakışımı tanığı için bir gülme tutturdu. “Gerçekten!” dedi bir daha üsteleyerek. Bu sigara son modelmiş meğer. Sıkınca içinden nane kokusu çıkıyormuş. “Peki ya sıkmazsan?” diye sordum O zaman da herhangi bir sigara gibi içip gidiyormuşsun. “Hem öyle hem böyle,” dedi kuzen.

Hiç hoşlanmadım bundan. Bence sigaranın ne olduğu başından belli olmalı. Hem öyle hem böyle olmaz. Ya öyle ya da böyle olur. Bir sigara sade midir, mentollü müdür önceden bilir insan. Sert bir sigarayı tüttürürken, yarı yolda fikrini değiştirip naneye geçmek de nedir? Suçluluk duygusu mu?

Bunları kuzene de söyledim. Öfkeli halim onu eğlendirmiş olacak ki, uzun uzun güldü. “Dünya değişiyor, abla” dedi, “Artık bütün seçimleri birden yapabiliyor insan. Hem de hemen şimdi.” Bunun üzerine, “çocuk da yaparım kariyer de” şarkısını hatırladık. Ardından da onu söyleyip gülüşerek salona girdik.

Kuzen bu tespitinde haklı elbette. Yine de “hem öyle hem böyle” olan şeylere dair şüphe duymaktan vazgeçeceğimi sanmıyorum. Çok amaçlı eşyalar hiç bana göre değil. Açılınca yatak olan divanlar, ters yüz edip giyebileceğiniz yağmurluklar, fermuarını çekince kolları bacakları sökülüp yelek ya da şorta dönüşen pantolon ve ceketler, ne çok şey vardır böyle. Hiçbirine güvenmem.

Mesele şu ki, her durumda her işe yarasın diye tasarlanmış bu eşyalar, hiçbir halde bir şeye benzemezler genellikle.

Pantolondan dönme şortlar bir derece de, ne yatak ne de divan olmayı başarabilen bir çekyata insan nasıl saygı duyabilir? Bir düşünün. Sırtınızı yaslamaya kalksanız beceremezsiniz. Çünkü rahat bir kanepenin doğal eğimine sahip değildir. Yatak olarak kullanmaya kalksanız, oturağı ile sırtının birleştiği yerdeki boşluk tadınızı kaçırır, ya da nereden peyda olduğunu anlayamadığınız gereksiz bir çıkıntı oranıza buranıza batar. Ben bunların aniden katlanıp adam yutanını bile gördüm, inanmazsınız.

En kötüsü de, on sekiz değişik şekilde bağlayabileceğiniz (bunların resimli grafikli tarifleri de olur) ipli kuşaklı bluzlardır. Yanılıp da bunlardan bir tanesini almaya karar verdiyseniz, elinizde önünü arkasını kestiremediğiniz eşarp kılıklı bir bez parçasıyla kalakalırsınız. Bağlamayı deneseniz bir türlü: İplere dolanıp boğulma tehlikesi var. Vazgeçip çekmeceye koymaya kalksanız başka türlü: Neresinden tutup da katlayacaksınız? Hadi diyelim ki katladınız, bir dahaki sefere onu bir bluz haline getirmek mümkün olacak mı? Bir bluzu bluz yapan şey nedir, diye düşünmeye başladığınızda ise işler çoktan şirazesinden çıkmış olabilir. Bu konuda dikkatli olmanızı öneririm.

Demem o ki, aynı anda birçok şey olmaya aday nesneler, genellikte hiçbir şey olamayanlardır. Neresinden tutsanız elinizde kalırlar.

Bunları düşünürken benim kuzenin söylediği aklıma geldi: Artık seçmek gerekmiyor, demişti. Ne kadar doğru söylüyor, dedim kendi kendime. Aynı anda her şeyi birden isteyen genç insanlarla çok sık karşılaşıyorum artık. Hiçbir yoksunluğa tahammülleri yok. Onlara seçmeleri gerektiğini söylediğinizde öfkeleniyorlar. Bütün dünyayı aynı anda istiyorlar. Hem de hemen şimdi.

Geçenlerde bir öğrencime, bu kadar çok sayıda ve ağır programı olan dersi aynı anda almamasının daha akıllıca olacağını anlatmaya çalıştım. Bırakın evde yapacağı hazırlığı, o kadar ders saatiyle baş etmek için bile insanüstü bir performans sergilemesi gerekiyordu. “Hepsini almam lazım,” dedi bana. Çünkü aynı anda hem dil öğrenmek, hem sanat okuluna gidecek malzemeyi biriktirmek, hem de geleceğini maddi olarak garanti altına alacak hamleleri yapmak istiyordu. Yani hem bohem bir hayat yaşayacak, hem de gerekirse bankacı falan olup çok para kazanacaktı. “Bunlar ne zamandır birlikte yapılabiliyor?” diye sordum ona. Çünkü benim zamanımda bu iki yaşam biçimi karşılıklı olarak birbirini dışlayan anlayışlar sayılırdı. Sanatçı olacaksanız, aynı zamanda iş kadını olma hayalleri de kurmazdınız.

Oysa şimdi anlıyorum ki, herkes daha başından çok satacak işler yapmanın hayalini kuruyor. Bunda ilk bakışta bir fenalık yok tabii. Neden olsun ki? Sanatçı dediğin de yaşayacak ve yaptığı işle para kazanacak. Ama hiçbir eksikliğe, yenilgiye ya da sıkıntıya tahammülü olmayan bu genç insanların uğrayabileceği hezimeti düşündükçe ürküyorum. Bu çocukların arasında başarılı olanlar da olacaktır elbette. İyi ihtimalle sanatla da uğraşan iş adamları ve kadınları çıkacaktır onlardan. (En iyi ihtimalin bu olması da ayrı bir felaket tabii ama neyse.) Kötü ihtimalle ise, kendinden aynı anda birçok şeyi birden beklediği için hiçbirini gerçekleştiremeyen ve bu nedenle mutsuz olan bireylerle karşılaşacağız.

Çocuklarımız, onların çocukları böyle derin bir düş kırıklığı içinde yaşayacaklar.

Bunun yanında ara sıra nane tadı veren bir sigara nedir ki?



No comments: