Sunday, March 24, 2013

Vefa/t


BirGün Pazar
17 Mart 2013
Kitaplığımın en değerli bölümünde bir ansiklopedi duruyor. Aslında serinin tek bir cildi: Gökkuşağı Ansiklopedisi’nin Mitoloji ve Efsaneler adlı bölümü.

Bu kitapla aramda çocukluktan kalma bir bağ var. Okumayı yazmayı onun sayesinde öğrenmiştim. Babam bu ansiklopediyi alıp getirdiğinde, bir süre mitoloji cildini karıştırıp durdum. İçindeki çizimler çok güzeldi çünkü. Sonunda hikâyeleri o kadar merak ettim ki, ıkına sıkına okumayı söktüm. Ardından evdeki bütün ansiklopedileri birer birer okudum.

Fakat evde geceleri sıkıyönetim olduğu için, saat sekiz dedi mi annem gelip odamın ışığını kapatıyordu. Ben de herkes uyuyana kadar bekliyor, sonra kalkıp sessizce salona gidiyor ve okuma lambasını açıp kaldığım yerden devam ediyordum. Birkaç saat sonra yine usulca yatağıma dönüyordum. Zor bir hayattı ama uzunca süre böyle idare ettim. Ne var ki, bir keresinde sabaha karşı uyuyakalınca, annem beni yakaladı. Salondaki gece hayatım da böylece sona ermiş oldu.

Mitoloji ansiklopedisi ile böyle bir ilişkimiz var yani. Onun için atamıyorum da satamıyorum da. Öyle tek başına bir köşede duruyor. Geçenlerde bizde yatıya kalan yeğenime oradan bir iki hikâye okumaya kalkmasaydım, kapağını yeniden açacağım da yoktu aslında.

Şimdi ansiklopedi bir kez daha kıymetli oldu. Defne bize geldiğinde, onu kapıp odaya kapanıyor. Tıpkı benim çocukluğumda yaptığım gibi. Onun kitabın üzerine eğilmiş meraklı yüzünü seyredenken, hiçbir şeyin değişmediği hissine kapılıyorum.

Halbuki zaman geçiyor. Hem de hızlı bir şekilde. Tıpkı benim o kitapta okuyup sevdiğim efsanelerden birinde olduğu gibi.

Efsaneye göre, şafak tanrıçası Eos çok güzel bir kadındır. En hoş tarafı da pespembe parmaklarıdır. Eos bu parmaklarla, gecenin perdesini aralar, günışığının bize ulaşmasını sağlar.

Troya prensi genç Tithonus’un Eos’a aşık olmasının nedeni de güzel elleri olabilir belki. Sonuçta bu ikisi birbirlerini severler. Hatta Habeşistan’a kadar kaçar ve orada yaşamaya başlarlar. Birlikte çok mutludurlar. Fakat sevgilisinin ölümlü oluşu Eos’u korkutmaktadır. Onun da kendisi gibi sonsuza kadar yaşamasını ister. Bunun için Zeus’a gider. Tanrılar tanrısından sevgilisini ölümsüz kılmasını ister. Zeus da şafak tanrıçasının bu dileğini yerine getirir.

Ancak bir sorun vardır. Eos sevgilisi için sonsuz hayat talep etmiş, ama sürekli gençlik istemeyi unutmuştur. Onun için, Tithonus günden güne yaşlanır. Zamanla yerinden kıpırdayamayan, ne dediği anlaşılmayan bir ihtiyar haline gelir. Ne kadar ölmek istese de bir türlü ölemez, çünkü ona sonsuz hayat bağışlanmıştır. Sonunda Tithonus’u daha fazla görmeye dayanamayın Eos, onu bir çekirgeye çevirerek bronz kapılı bir odaya kapatır.

O bronz kapılı oda herhalde cehennemin ta kendisidir. İnsanların sonsuza kadar kapatıldıkları ve ölümün saadeti ile kutsanmadıkları yer.


Çocuk aklımla bu kadarını düşünemedim elbette. Ama bu hikâye, o zamana kadar boğazıma çöken ölüm korkusuna pek iyi geldi. O yaşlardayken, geceleri uykumu kaçıran sadece okuma aşkı değildi çünkü. Ailedeki bir ölümün ardından oldukça sarsılmıştım. Galiba sonlu varlıklar olduğumuzu da kavrar gibi olmuştum. Ben de ölecek miyim, diye sordum anneme. O da, evet ama daha değil, dedi. Mecbur muyum, diye üstelediğimde de, bunun tutmamız gereken bir söz gibi olduğunu söyledi.

Bunun üzerine, geceleri yatağımda oturup beklemeye başlamıştım. Öleceğim günün  ne zaman geleceğine dair pek bir fikrim yoktu. Annem daha çok zamanım olduğunu söylemişti ama ben işimi sağlama almak istiyordum. Oyuncaklarımla vedalaşmış, kaydırak taşımı anneannemin bahçesine gömmüş (onu kimseye vermeye kıyamamıştım) ve kendimi kaderin eline bırakmıştım. İşte mitoloji ansiklopedisi tam da böyle bir anda imdadıma yetişmişti.

Annem, uykularımın yeniden düzene girmesini, beni salonda yakalayıp yatağa yolladığı geceden beri olayları kontrol altına almasına bağlıyordu. Neticede, sadece gündüz saatlerinde okumama izin vardı artık. Geceleri hayalet gibi ortalıkta dolaşmıyordum. Oysa onun bilmediği şey şuydu: Mitoloji ansiklopedisi varoluşsal meselelere ilaç gibi geliyordu.

Tithonus’un hikâyesi, esas korkunç olanın ölüm değil, ölememek olduğunu göstermişti bana. İnsanlar yaşlanır ve ölürdü. Çünkü anlaşma böyleydi. Asıl tahammül edilmez olan sonsuza kadar yaşamak fikriydi. Uzayan bir hayatın ne tür felaketler getireceğini kimse bilemezdi çünkü.

İnsanın sonsuzluğu kaldırabilecek bir varlık olmadığını anlamıştım. Tanrılar için hediye olan ölümsüzlük insanlar için ancak bir lanet olabilirdi.

Bu olaydan seneler sonra, vefat sözcüğünün vefa ile aynı kökten geldiğini öğrendiğimde bütün taşlar yerine oturmuş oldu. Annem haklıydı. Sözümüzü tutmamız gerekiyordu. Vefa borcumuzu ödemek için ölüyorduk.

Hayatta olmanın bedeli buydu.


2 comments:

EMİNE ÖZTÜRK said...

mitoloji ile bağımı bende ilk okuldayken halamın lise tarih kitabıyla kurmuştum. 70'li yıllarda varmış yunan tarihi ile ilgili konular herhalde.. o günlere dönmüş gibi hissettim. teşekkürler...

Vladimir said...

Ben de Halikarnas Balıkçısı'nın "Anadolu Efsaneleri" isimli kitabını okuyup bir ucundan takılmıştım mitolojiye :)