Tuesday, August 20, 2013

Yaşayan bir adam...

BirGün Pazar
18 Ağustos 2013


Çoluğa çocuğa karışmış arkadaşlarımdan biriyle yemek yiyordum geçen gün. Biz sohbet ederken çocuklar sıkıldı. Bir süre sonra yanımızdan ayrıldılar. Baktım arkadaşımın küçük oğlu eline bir kitap almış sayfaları çeviriyor. Henüz sadece beş yaşında olmasına rağmen üzerinde ağırbaşlı bir hava var. Koltuğa yaslanışı, okuduğu bölüme yoğunlaşmak ister gibi kaşlarını çatışı, sayfaları yavaş ve dikkatli bir şekilde çevirişi insana tecrübeli bir okuyucu ile karşı karşıya olduğunu düşündürüyor.

“Ozan okumayı öğrendi mi?” diye sordum. “Yok canım!” diyerek omuzlarını silkti annesi. Kendisi hakkında konuştuğumuzu fark edince, Ozan yanıma gelip kitabını gururla bana gösterdi. Bunun üzerine aramızda şöyle bir konuşma geçti:

-       Ne okuyorsun?
-       Dördüncü bölüme geldim ben…
-       İyi de ne okuyorsun?
-       Kitap.
-       Nasıl bir kitap?
-       Hiç resim yok. (Muzip bir şekilde gülümsüyor.)
-       Anladım. Biraz resim fena mı olurdu?
-       (Kafasını hayır anlamında sallıyor. Resimli kitabı bebekler okur tabii. Haklı.)
-       Peki. Ne okuyorsun?
-       (Suratıma dikkatle bakıyor.) Kitap.
-       Ama ne hakkında?
-       Yaşayan bir adam hakkında…
-       Adam ne yapıyor?
-       (Bir daha suratıma bakıyor. Muhtemelen salak olduğuma karar verdi.) Yaşıyor.
-       Dördüncü bölümde ne oluyor peki?
-       Yaşamaya devam ediyor.

Nasılsa gülmemeyi başarıyorum. Ozan’ın duygularını incitmek istemem. Zaten sonradan anlaşıldı ki, bizimki bu kitap meselesini çok ciddiye almış. Ablası okurken kendisi okuyamıyor diye dertleniyormuş. Hatta geçenlerde uyumadan önce annesine şöyle demiş: “Okuyorum ama okuduklarımı anlayamıyorum. Bana bir gözlük alırsan belki anlayabilirim.”

Ayrıca, dördüncü bölümde adam hala hayattaysa işler iyi gidiyor demektir. Ortada gülünecek bir şey yoktur. Keşke biri bana roman taslaklarını yollayan çiçeği burnunda yazarlara da söylese bunu: Genç yazar, birinci vazifen karakterlerini birkaç bölüm boyunca hayatta tutmaktır. Herkesin sapır sapır ölüp gittiği romanlar yazamazsın. Yazarken şunu düşünmekte fayda var: Bu kadar drama bir kitap için fazla olabilir mi?

Yine de Ozan’ın kitabında asıl hoşuma giden bu meselenin halledilmesi değildi. Hikayenin “yaşayan bir adam hakkında” olmasından etkilendim daha çok.

Çünkü roman dediğimiz şey aslında gündelik yaşantı ile alakalıdır. Eğer bir karakterin bir gününü nasıl geçirdiğine dair ayrıntıları anlatmayı başaramıyorsanız kendinize romancı diyemezsiniz. Hikayeniz solar kalır. Ya da birtakım ukalaca tespitlerle, inandırıcı olmayan diyaloglarla, sonu gelmeyen sıkıcı tasvirlerle dolar taşar. Karakter bir türlü ortaya çıkamaz. Öykü açıldıkça hayat bulacağına, gitgide düzleşir, sığlaşır, cansızlaşır.

Gatsby’nin herkese “ahbap” (“old sport”) demesi, Leopold Bloom’un sabah sabah böbrek kızartması yapması, Tom Sawyer’in düşen süt dişinin bıraktığı boşluktan mükemmel bir şekilde tükürebiliyor olması, ya da Raskolnikov’un dönüp dolaşıp kendini kentin merkezindeki Saman Pazarı’nda bulması... Bunların hepsi gündelik hayata dair ayrıntılardır. İlk bakışta anlamsız gibi görünseler de, onları hala hatırladığıma göre, gerçeklik duygusu oluşturmakta başarılı olmuşlardır.

“Roman Sanatı” adlı kitabında E. M. Forster, bazı roman karakterlerinin gerçek insanlardan daha gerçek göründüğünü söyler. Çünkü yazar karakterin günlük hayatına dair detayları bize aktarmayı başarmıştır. Böylece onun yaşantısına dair bütünlüklü bir bilgi edinebilmiş ve onu iyiden iyiye tanımışızdır. Yani roman kişisi bir karton karakter olmaktan çıkmış ve “yaşayan biri” haline gelmiştir. Forster’ın roman kişilerini gerçek hayattaki kişilerden daha gerçek bulması da bundandır. Gerçek hayattaki kişilere dair bilgimiz sınırlıdır. Halbuki yazarın bize sunduğu ayrıntılar ölçüsünde bir roman karakterinin iç ve dış dünyasını bütünüyle bilebilir, yaşantısına dair fikir edinebiliriz.

O zaman şunu söyleyebiliriz: Gündelik yaşantı bir edebiyat türü olarak romanın esas malzemesidir. Karakterler de ancak bu hayatın içinde şekillenir ve anlatılabilir hale gelir.

Yani sonuçta Ozan haklıdır. Bütün iyi romanlar “yaşayan” adamlar ve kadınlar hakkındadır. 

Not. Fotoğraftaki şahıs Ozi'nin ta kendisidir. 



5 comments:

Emilio Fernandez said...

Good morning how are you?

My name is Emilio, I am a Spanish boy and I live in a town near to Madrid. I am a very interested person in knowing things so different as the culture, the way of life of the inhabitants of our planet, the fauna, the flora, and the landscapes of all the countries of the world etc. in summary, I am a person that enjoys traveling, learning and respecting people's diversity from all over the world.

I would love to travel and meet in person all the aspects above mentioned, but unfortunately as this is very expensive and my purchasing power is quite small, so I devised a way to travel with the imagination in every corner of our planet. A few years ago I started a collection of used stamps because trough them, you can see pictures about fauna, flora, monuments, landscapes etc. from all the countries. As every day is more and more difficult to get stamps, some years ago I started a new collection in order to get traditional letters addressed to me in which my goal was to get at least 1 letter from each country in the world. This modest goal is feasible to reach in the most part of countries, but unfortunately it’s impossible to achieve in other various territories for several reasons, either because they are countries at war, either because they are countries with extreme poverty or because for whatever reason the postal system is not functioning properly.

For all this I would ask you one small favor:
Would you be so kind as to send me a letter by traditional mail from Turkey? I understand perfectly that you think that your blog is not the appropriate place to ask this, and even, is very probably that you ignore my letter, but I would call your attention to the difficulty involved in getting a letter from that country, and also I don’t know anyone neither where to write in Turkey in order to increase my collection. a letter for me is like a little souvenir, like if I have had visited that territory with my imagination and at same time, the arrival of the letters from a country is a sign of peace and normality and an original way to promote a country in the world. My postal address is the following one:

Emilio Fernandez Esteban
Avenida Juan de la Cierva, 44
28902 Getafe (Madrid)
Spain

If you wish, you can visit my blog www.cartasenmibuzon.blogspot.com where you can see the pictures of all the letters that I have received from whole World.

Finally I would like to thank the attention given to this letter, and whether you can help me or not, I send my best wishes for peace, health and happiness for you, your family and all your dear beings.

Yours Sincerely

Emilio Fernandez

Barış ÂŞIK said...

Emilio'ya bak, Meltem Gürle'den mektubu kapacak!

Seyyah Aile said...

Merhabalar;
Blogunuzu yeni keşfettim ve hemen takibe aldım.
415. takipçiniz benim.
Bu arada çok hoş bir çekilişim var, muhakkak beklerim :)
Sevgiler
http://http://whiteglaze.blogspot.com/2013/08/beyaz-srn-buyuk-cekilisi.html

Meltem Gürle said...

I'll send you a card, Emilio. Would that be okay? :)

Ve S. size de mektup yollarım. Uzulmeyin.

Emilio Fernandez said...

Ok Meltem,a postcard from Turkey will be a nice souvenir for me and I will share it with other friends collectors at my blog about postcards:

www.postalesenmibuzon.blogspot.com