Monday, March 08, 2010

Pippi'nin Çorabı


BirGün/ 8 Mart 2010

Kadınsanız hep haddinizi bildirirler. Çocukluktan başlar bu. Neyi giyip neyi giymeyeceğiniz, hangi oyunları oynayıp hangilerini oynayamayacağınız, neleri söyleyip söyleyemeyeceğiniz hep hatırlatılır size. Sürekli bir talim terbiyeye tabi tutulursunuz. Yavaş yavaş ruhunuz örselenir, renginiz solar, ışığınız söner. Bir kız çocuğuysanız eğer, büyümek sürekli bir geri çekilme hali, sonu gelmeyen bir yenilgidir. Herkes size, kabul edilebilir olmak istiyorsanız, kendinizden vazgeçmeniz gerektiğini söyler durur.

Küçükken, ideal bir kız çocuğu olmadığım bana sık sık hatırlatıldı. Üzerimden çıkarmadığım portakal rengi şortum, yara bere içindeki dizlerim ve ‘kabul edilmez’ davranışlarımla, rugan pabuçlu dantel çoraplı sessiz kızlar dünyasından oldukça uzağa düşüyordum. Kabul edilmez davranışlarım arasında, mahallenin bütün çocuklarını etrafıma toplayıp ‘Bebek nasıl yapılır?’ konulu bir konferans vermiş olmam da vardı. Bunun üzerine bir kısım anneler toplanıp bizim evi basmışlar ve bizimkilere hesap sormayı bir vatandaşlık görevi saymışlardı. Daha yedi yaşındayken, ‘mahallenin namusu’na leke sürmeyi başardığım için kendimle hala övünürüm. Ama asıl mesele bu değildi sanırım. Esas konu, bizim evde esen eşitlikçi hava nedeniyle, diğer kızlar kadar ayar almamış olmamdı.

Ama her zaman bunu yapacak birileri çıkar. Ben büyüdükçe, eş dost akraba komşu kim varsa, birer birer bana haddimi bildirmeye başladılar. Kızlar yüksek sesle konuşmaz, bacaklarını açarak oturmaz, oğlanlarla ağız dalaşına girmez, tükürme yarışı yapmaz ve ıslık çalmazdı. Her şey sorun olmaya başlamış, rahatım iyice kaçmıştı. Ellerimi nereye koyacağımı bilemediğim için cebime sokuyordum, bilmemne amca bu böyle olmaz diyordu. Büyük adımlarla yürüyordum, bilmemne teyze kızlar böyle at gibi koşmaz diyordu. Ve tamamen kadınlardan oluşan bir koro, sürekli ‘Dik dur, dik dur’ diye tempo tutarak şarkı söylüyordu. İyice kafam karışmıştı. Büyümek istediğimden bile pek emin değildim artık.

İşte tam bu sırada, Pippi imdadıma yetişti.

‘Pippi Uzunçorap’ benim için hala en feminist kitaptır. Pippi, yani kendisinin söylemekten hoşlandığı haliyle Pippilotta Viktualia Storperde Testinanesi, kimselere benzemeyen dokuz yaşında bir kızdır. Kasabanın sonundaki villada tekbaşına yaşar. Ama yalnız değildir. Evini atı ve maymunuyla paylaşır. Başınabuyruk ve maceracıdır. Çok da hazırcevaptır üstelik. ‘Seni bir Çocuk Evi’ne yerleştirmek gerek,’ diyen işgüzar Bayan Prysselius’a aynen şöyle cevap verir: ‘Ben bir çocuğum. Burası da benim evim. Eh, burada büyükler de olmadığına göre, bir Çocuk Evi’nde yaşadığım söylenebilir.’

Yetişkinlerin koyduğu kurallarla acımasızca dalga geçer Pippi. Düpedüz anarşisttir. Geleneksel cinsiyet rollerini de ters yüz eder aslında. Çok kuvvetlidir mesela. Tam ‘on polis gücünde’dir hatta. Atını hop diye kaldırıp sokaktan verandaya taşıyabilir. Başkalarının ne düşündüğüne hiç mi hiç aldırmaz. Kimsenin beğenmediği çillerini güneşlendirmek için pikniğe gider arada bir. Adaletsizliğe ise asla dayanamaz. Kendisinden çok daha büyük bir erkek çocuğa hiç korkmadan kafa tutar ve tuttuğu gibi bir ağacın dalına asıverir onu. Üstelik müthiş eğlencelidir. Kendine özgü diliyle yeni sözcükler yaratır ve onları kullanarak akılalmaz hikayeler anlatır.

‘Pippi Uzunçorap,’ bütün dünya ‘yapamazsın’ derken, sınırsızca hayal kurabileceğimi ve istediğim her şeyi olabileceğimi söyledi bana. Bunun için ona hep minnet duydum. Kitabın sonunda sanki bana sesleniyor gibi gelmişti: ‘Ben büyüyünce korsan olacağım. Ya sen?’

Bu soruyu ciddiye almaktan hiç vazgeçmedim.

Bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum. Astrid Lindgren’in 1940larda hasta yatağındaki kızını eğlendirmek için yarattığı Pippi Uzunçorap artık 60 yaşını geçti. Kimbilir kaç neslin çocukları Pippi ile büyüdüler. Sıkıcı ve dargörüşlü amcalarla teyzeler tarafından ‘düzeltilmekten’ içleri daraldığında, odalarına koşup bu kitaba sarıldılar. Ve büyüdüklerinde bağımsız kadınlar oldular.

Bunun içindir ki, Danimarkalı feminist yazar Susanne Broger, ‘Hepimiz Pippi’nin çorabından çıktık,’ der. Haklıdır da.

8 Mart Kadınlar Günü kutlu olsun!

No comments: