Tuesday, December 08, 2009
AŞK ŞİİRLERİNİN UNUTULMAZ ŞAİRİ, DARBECİ GENERAL VE ANNEM
BirGün/ 15:06 05 Temmuz 2009
Orta 3’e geçtiğim sene hayatımda bir dönüm noktasıydı. İlk ‘çıkma teklifi’ni almış ve ilk defa aşk şiiri yazmıştım. Çıkma teklifi tam bir fiyaskoydu. O sıralarda boyu ancak belime kadar gelen bir oğlan, haftasonu sinemaya gidebileceğimize dair bir şeyler söylemiş ve daha sonra bunun olanaksızlığına kendisi de ikna olmuş olacak ki, bu teklifi bir daha tekrarlamamıştı. Bunun üzerine yazdığım aşk şiiri ise düpedüz berbattı. Ama ben onu okul dergisinde yayınlamayı umuyordum.
O sene çocukluğumun sona erdiğini haber veren işaretlerle doluydu.
1980 sonbaharında, herkesin üzerinde asılıymış gibi duran o karanlık hava beni de etkisi altına almıştı. Birdenbire her şey değişmiş, hayatım zorlaşmış, o zamana kadar arada bir esnetilebilen kurallarla örülü dünyamı bir takım yasaklar sarmıştı. Herkes neşesizdi, evde kasvetli bir hava vardı, sürekli ‘ajans’ dinleniyor ve biz çocuklar yattıktan sonra fısıltıyla sabahlara kadar konuşuluyordu.
Okulda ise hayat çekilmez bir hal almıştı. Servis otobüsünde marşlar söyleyen ablalar yok olmuş, okulda boykot olduğu için matematik sınavlarının iptal edilmesi ihtimali tamamen ortadan kalkmış, cuma günleri bayrak töreninde “Çocuklar, lütfen erik çalmayın, emeğe saygılı olun” diye tatlı tatlı öğüt veren genç müdürümüz sürgün edilmiş, onun yerini ne olduğunu anlayamadığımız bir şeyler geveleyen silik ve sıkıcı bir adam almıştı. Akla hayale gelmeyecek bir sürü yeni kural getirilmiş ve bunları uygulayamayacağı düşünülen öğretmenlere yol verilmişti. Müdür muavinleri terör estiriyor, yasakları çiğneyenlere arada bir tekme tokat girişiyorlardı. Eskiden olsa ‘haylaz’ diye belki ancak kulağı falan çekilecek çocuklar, en ufak falsoda kendilerini önce bunlardan birinin odasında, sonra da Disiplin Kurulu’nda buluyordu.
Okuldan uzaklaştırılmak işten bile değildi. Mesela, aynı sene benim dönemimden iki çocuk koruda öpüşüp koklaşmaya cesaret ettikleri için sorgusuz sualsiz okuldan atılmışlardı. Bu nedenle, okulun dillere destan korusu da senelerce cezalı kaldı, öğrencilerin oraya girmesi yasaklandı. Yani biriyle çıkmak bayağı ciddi bir işti aslında. Öpüşmek ise düpedüz suç kapsamında değerlendiriliyordu. Ben ucuz atlatmıştım.
Ayda bir yapılan öğretmen toplantılarına katılarak sıkıntılarımızı idareye ileten son sınıf öğrencilerinden oluşan Öğrenci Temsilciliği kaldırılmış, her türlü ‘kültürel faaliyet’ askıya alınmıştı. Okul dergisi ‘sakıncalı’ bulunduğu için yayınlanmasına bir sonraki karara kadar ara verilmiş, benim de üyesi olduğum Yayın Klübü tamamen işlevsizleşmiş, aşk şiirimi bastırma hayallerim de böylece suya düşmüştü.
Etrafımız yasaklarla sarılmıştı. Mutsuzdum. Üstelik galiba boyu ancak belime kadar gelen o oğlana aşık olmuştum. Haliyle, aşk şiirleriyle aram iyiydi. Sabah akşam hepsi birbirinden kötü şiirler yazıyordum. Ama okurken zevkim fena sayılmazdı. Nazım Hikmet’in rubailerini çok seviyordum. Bizde Nazım’ın bütün şiirleri vardı. Diğerleri de iyiydi. Ama rubaileri yanımdan ayırmıyordum.
Bir sabah, çantama Nazım’ın kitabını koyarken anneme yakalandım. Daha evvel okula kitap götürmemek konusunu konuşmuştuk. Annem bu konuda ciddi bir diskur çekmişti bana. Yasak kitaplar vardı. Onlar evde duracaktı falan filan. Ama aşk şiirlerinin kime ne zararı olabilirdi ki?
Ergenliğin de verdiği küstahlıkla, ‘Saçmalama anne!’ dedim ona ve daha bu ağzımdan çıkar çıkmaz yanlış bir şey söylediğimi anladım. Birdenbire öfkelendi, kontrolü kaybetti. Hayatımda ilk defa annemden okkalı bir tokat yedim. Hiç beklemiyordum. Gafil avlandım. Biraz da şaşkınlıktan, durduğum yerde şöyle bir sallandığımı hatırlıyorum.
Artık genç kız sayılırdım. Bu tokat kalbimi kırdı. Hiç bir şey söylemeden kitabı vestiyerin üzerine bıraktım ve evden çıktım.
Jandarma korkusu yüzünden suratımda patlayan bu tokadın etkisi ilk gençliğim boyunca devam etti. Sonraları büyüdüm, olan biteni anladım ve annemi affettim ama maalesef bunu ona söyleme fırsatım olmadı.
Rubaileri de bir zaman elime almadım. Bana hep o sabahı hatırlatıyorlardı.
Ben de, “Darbeci general yargılansın!” diyenlerdenim.
Bir neslin ümidini kırdığı, neşesini yok ettiği ve onları şiirsiz bıraktığı için…
Sadece aldığı canlar için değil, geride kalanların hayatlarına korku saldığı için de…
Yargılansın.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment