Tuesday, December 08, 2009

Facilis Descensus Averno*


BirGün/ 15:11 05 Nisan 2009

Karamazov Kardeşler’in beşinci bölümünde anlatılan ‘Büyük Engizisyoncu’ adlı hikâye, Dostoyevski’nin elinden çıkmış en müthiş pasajlardan biridir ve romanın önemli meselelerinden biri olan özgür irade tartışmasının belkemiğini oluşturur.
İvan Karamazov tarafından nakledilen hikâye, 15’inci yüzyılda İspanya’nın Sevilla şehrinde yeniden ortaya çıkıp mucizeler yaratmaya başlayan İsa’nın, kendisini yakalayıp bir hücreye tıkan Büyük Engizisyoncu ile yaptığı son konuşmayı anlatır. Aslında İsa konuşma boyunca sessiz kalır. Konuşan yalnızca Engizisyoncu’dur ve özet olarak şunları söyler:
“İsa, onlara özgürce seçim yapma hakkını vererek insanları taşıyamayacakları kadar ağır bir yükün altına sokmuştur. Ama neyse ki, kilise zamanında davranıp bu yükü devralmış ve böylece kitlelere mutlu olma şansını tanımıştır. Şimdi İsa’nın yeniden ortaya çıkıp kilisenin işini bozmaya hakkı yoktur, çünkü, kilise şeytana uyduysa da, bunu İsa adına yapmıştır. İnsanları varoluşun ağırlığından kurtarmış, aynı İsa’nın yaptığı gibi, acıları kendi üzerine almıştır.”
Engizisyoncu’nun tiradını dinlerken, Dostoyevski’nin bize inceden inceye sezdirdiği şeyi hemen hissederiz: Varoluşun acılarını bertaraf etmek isteyen, varoluşun kendisini de gözden çıkarmış olur. Kilisenin yapmaya çalıştığı işte bu nedenle kabul edilemez.
Dostoyevski, ‘Büyük Engizisyoncu’da, yalnızca Katolik Kilisesi’ne değil, kendini meşrulaştırmak çabasında olan her türlü iktidara dair tutumunu ortaya koyar. Bu metin, tam da bu nedenle hiç eskimeyecek, her zaman güncel kalacaktır. Engizisyoncu, içi boşalmış bir dünyanın hükümdarıdır ve ruhaniliğe karşı dünyeviliği temsil eder. Başta kurumlaşmış din olmak üzere, bütün mutlak güçler dünyayı Engizisyoncu’nun gözünden görür: Bunlara göre, insanlık özgür iradesini kullanmayı değil, refahını garanti edenler tarafından yönetilmeyi tercih eder. Çünkü böylesi çok daha rahat, çok daha kolaydır.
Dostoyevski’nin Engizisyoncu vasıtasıyla tartıştığı inanç ve irade meselesinin hâlâ hayatımızın merkezinde durduğunu görebilmek için etrafınıza şöyle bir göz atmanız yeterli olacaktır. Çoğumuz için özgürlük, bir hediye değil, bir yük, hatta bir lanettir. Onun ağırlığı altında eziliriz. İstediğimiz şey özgürlük değil, hayatlarımızı kolaylaştıracak ve bize nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyecek bir mercidir. Onun için, yükü devredebileceğimiz birini bulur bulmaz ondan kurtuluruz. Üstelik bizi bu eziyetten kurtardığı için yükü devralana minnet de duyarız.
Kendini mutlak sayan iktidarlar, işte tam da bu görevi yerine getirir. Hepsi bir tür ‘devir-teslim’ mekanizması gibi işler. Özgürlük devralır ve karşılığında mutluluk vaad ederler. Adaletsizlikten, yoksulluktan, ekonomik krizlerden kurtulmanın yolları, onlara göre, koşulsuz bir teslimiyetten geçer.
Özgürlük havarisi gibi görünenler bile aslında alttan alta hep aynı şeyi söyler: Özgürlük mü istiyorsunuz? Biraz sabırlı olun! Önce yoksulları doyuralım, ekonomiyi düzeltelim, dış düşmanlara karşı memleketimizi güçlendirelim, sonra özgürlükten söz edebilecek hale geliriz. Ve bu an hiç gelmez. Çünkü hep halledilmesi gereken bir şey, sarılması gereken bir yara, savaşılması gereken bir düşman vardır.
İrade, ianeler ve tehditler arasında kaybolur gider.
Büyük Engizisyoncu’nun kurduğu ve korumak istediği dünya gibi, onlarınki de, aslında insanın bir seçim yapmak zorunda olmanın ağırlığından kurtarıldığı yerdir. Öyleyse, ‘yeryüzü cenneti’ diye sunulan şey, aslında cehennemden başka bir şey değildir. Evet, insanlar mutludur belki. Evet, belki karınları tok sırtları pektir. Dolaplarında kırık bulgur, sobalarında kömür vardır. Ama artık karınca yığınlarından farkları yoktur. Bir hareketle yön değiştirip, bir sinyalle geri dönebilirler. Engizisyoncu İsa’ya şunu söyler: “Bugün ayaklarını öpen halk, yarın, bir göz işaretiyle atılacağın ateşe odun taşımaya koşabilir.” Çünkü, iradelerinden vazgeçerken, Edward Wasiolek’in dediği gibi, esas hediyeyi, yani “hürriyetin verdiği insanî vakarlarını” kaybetmişlerdir.
Öyleyse, hayatı refaha ulaşmaktan ibaret zanneden yanılmaktadır.
Hayat bundan fazlasıdır.

• Latince, “Cehenneme giden yol kolaydır”.

No comments: