Tuesday, December 08, 2009

HEMİNGWAY’İN ‘BAŞARISIZ’ BİR KGB AJANI OLARAK PORTRESİ


BirGün/ 16:25 19 Temmuz 2009

The Guardian’da geçen hafta Ernest Hemingway ile ilgili dikkat çekici bir haber vardı: John Earl Haynes, Harvey Klehr ve Alexander Vassiliev tarafından kaleme alınan, Yale Üniversitesi'nin yayınevi tarafından yayımlanan ‘Spies: The Rise and Fall of the KGB in America’ (Casuslar: KGB'nin Amerika'da Yükselişi ve Düşüşü) adlı kitapta, Hemingway'in adının bir dönem KGB'nin Amerika'daki ajanları listesinde yer aldığı belirtiliyor ve yazarın ‘başarısız’ bir KGB ajanı olarak 40’lı yıllarda Havana ve Londra’da faaliyet gösterdiği iddia ediliyordu.
İddia, Moskova'daki KGB arşivlerinden bir ajanın notlarına dayandırılıyor ve ‘Argo’ kod adıyla dolaştığı söylenen Hemingway’in çok istekli ve heyecanlı olmasına rağmen, casusluk meselesinde bir türlü ‘etkili’ olamadığının altı çiziliyordu. Gazete ısrarla aynı soruyu değişik şekillerde sormayı tercih etmişti: Hemingway ajanlıktan çok romanlarına malzeme toplamakla uğraşmış ve ondan mı başarısız olmuştu? Yoksa gerçekten Sovyetler’e büyük bir bağlılık duyuyordu da, beceriksizliğinden mi ‘etkili’ olamamıştı?
Bu beceriksizlik ve başarısızlık vurgusu beni gülümsetti. Çünkü belki de Hemingway’in tanımı buydu zaten. Hatta, eskilerin dediği gibi, belki de tamamen bundan ‘mütevellit’ti.
Denir ki, 1920lerde bir vakit, Amerikalı şair Gertrude Stein bir salonda Hemingway’e rastlayıp ona şöyle seslenmiştir: “You are all a lost generation” (Siz hepiniz yitik kuşaksınız). Daha sonra, bu ifade bir terim haline gelmiş ve (mucidi olan Gertrude Stein’ı da içine alacak biçimde) o dönemde çoğu Paris’te yaşayan bir grup Amerikalı yazar ve şairi tanımlamak için kullanılmıştır. Bunların arasında F. Scott Fitzgerald, Ezra Pound, Sherwood Anderson, John Dos Passos ve John Steinbeck de vardır. Ama Ernest Hemingway, tartışmasız bir şekilde, edebiyatta ‘Yitik Kuşak/Kayıp Nesil’ adı ile anılan bu grubun başını çeker. Ne zaman adları geçse, akla ilk gelen onun ismidir.
I. Dünya Savaşı’da yaşanan akıl almaz vahşete şahit oldukları için, ‘Yitik Kuşak’ yazarlarının ortak özelliğinin hayalkırıklığı, yenilgi ve tutunamama hissi olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Yukarıda adı geçen yazarların tümü, yalnızca savaş sonrası depresyonunu değil, iki büyük savaş arasındaki Büyük Buhran’ı da yaşamış ve bunun yarattığı umutsuzluğu karakterlerine yansıtmışlardır.
Dolayısıyla, Hemingway hemen her zaman kaybetmeyi anlatır. Ona göre, yenilmenin yolları vardır. Hayat dediğimiz şeyse bu konuda uzun bir hazırlık gibidir. İyi adamlar nasıl iyi yenileceklerini bilirler. İhtiyar Adam ve Deniz’de Santiago üç gün boyunca 18 fit uzunluğunda dev bir kılıç balığı ile kıyasıya dövüşür ve kaybeder. “Katiller” adlı kısa öyküsünde, ağır sıklet boksör Ole Andreson dışarı çıkmak için cesaretini toplamaya çalışır: ya odasında bir fare gibi saklanarak karşılayacaktır peşindeki tetikçileri, ya da dışarı çıkıp güneşin altında cesur bir adam olarak ölecektir. İspanyol İç Savaşı sırasında dağlarda faşistlere karşı savaşan bir grup gerillayı anlatan ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’un başkarakteri Robert Jordan da benzeri bir seçimle karşı karşıya kalır: köşeye sıkıştırılıp ölümle yüzleşmek zorunda bırakıldığı anda önce intihar etmeyi düşünür, ama daha sonra hayatta kalıp bir kaç gün daha savaşarak ölmeyi yeğler.
Bütün bu karakterler savaşırlar. Ama hepsi yenilir sonunda. Kazanan yoktur hiç. Hemingway başarılı karakterlerin hikayesini yazmaz.
Kendisine dair anlatılan bütün ‘erkekçe’ hikayelere, ‘maço’luğun sınırlarında dolaşan karakterlerine ve biyografilere geçmiş narsisizmine rağmen, Hemingway kazananların değil kaybedenlerin yazarıdır. Onun için başarısızlık, sabah kahvaltısı gibi bir şeydir. Üstelik akşamdan kalan yiyeceklerle hazırlanmış bir kahvaltı. Tadı pek iyi değilse bile oturup yersiniz. Çünkü öyle gerekir. Fazla mesele etmenin de anlamı yoktur. Onun için, karakterleri gibi kendisi de kaybetmekten korkmaz. Hemingway, tabiri caizse, ‘bunun romanını yazmış’tır.
KGB ajanı olarak ‘etkili’ olamadığı zaman da dert ettiğini sanmıyorum. Bunu diğer başarısızlıklarının yanına eklemiş ve bir dizi boncuk gibi cebinde taşımıştır herhalde.

No comments: