Tuesday, December 08, 2009

"Önümüzdeki maçlara bakacağız"


BirGün/ 02:49 03 Ekim 2009

Geçenlerde bir haber dikkatimi çekti. Yazar, çizer, yönetmen ve gazetecilerden oluşan Türk ve Alman ‘Milli’ takımları, Hamburg’un Millerntor Stadı’nda maç yapmışlardı. Alman Futbol Federasyonu’nun desteklediği sportif ve kültürel faaliyetler çerçevesinde düzenlenen bu ‘etkinlik’ bizimkiler için hezimetle sonuçlanmış, maçı Alman Yazar Milliler 7-1 kazanmıştı.
Sedat Açıkbaş’ın Hamburg’dan yazdığı notlardan öğreniyoruz ki, Alman takım olayı ciddiye alıp gayet iyi hazırlanmıştı. Bizimkiler ise ilk 15 dakikada üç gol yiyerek neye uğradıklarını şaşırmışlardı: “İlk yarısı 5-1 biten karşılaşmada kalecimiz senarist ve karikatürist Ender Özkahraman yaptığı kritik kurtarışlarla daha farklı bir mağlubiyeti önledi (…) Karşılaşma boyunca kondisyon eksikliği hissedilen takımımızda, sivrilen futbolcu yoktu.”
Türkiye ve Almanya’daki yayın hayatlarını karşılaştırınca, bu netice bana hiç de şaşırtıcı görünmedi. Hatta yayınevlerinin sayısı ve kitap satışı oranları hesaba katıldığında ‘yediye bir’ gayet kabul edilebilir bir oran sayılabilir diye düşündüm.
Aklıma Frankfurt Kitap Fuarı’nın heybeti ve görkemi geldi. Almanya’da her mahallenin en güzel köşesine yerleştirilmiş halk kütüphanelerini, sokakları dolduran kitapçıları, ikinci el kitap satan dükkanların kalabalığını hatırladım. Metroda, otobüs duraklarında, kütüphanelerde okuyanlar gözümün önünden geçti. Sonra bir de geçen sene birer birer kapanan ya da tanınmaz hale gelen Beyoğlu kitapçılarını düşündüm: artık café olarak servis veren ‘Metropol,’ dükkânın giriş katını Teknosa’ya kiralayan ‘Megavizyon,’ neredeyse tamamen restoran haline gelen o güzelim ‘Ada’ ile yerine Starbucks açılan ‘Dünya Kitabevi’; hepsi birer birer gitmişti.
Belki de maça yenik başladık, dedim. “Çocukların” kabahati yoktu.
Almanya, yayıncılık sektöründe dünyanın ileri gelenlerinden biri. Frankfurt Kitap Fuarı’nı organize eden kuruluşun da arkasında olan Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği,1825 yılında Leipzig’de kurulduğundan beri faaliyet gösteriyor. Fuar, 1949’dan bu yana düzenleniyor ve dünyanın en itibarlı kitap fuarlarından biri. Şu anda sektörün dünyadaki en büyük birliği durumundaki Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği’ne bağlı 6000 yayınevi, kitapçı, dağıtımcı, sahaf ve yayınevi ajansı var.
O kadar sağlam bir geleneği temsil ediyorlar ki, krizden bile pek etkilenmemişe benziyorlar. Alman Kitapçılar ve Yayıncılar Birliği’nin başkanlığını yapan Gottfried Honnefelder, “Alman kitap sektörünün şu sıralar rahat bir büyüme evresinde” olduğunu söylüyor. Almanya’da bugün 2000’den fazla yayınevi kitap yayınlıyor –bunlar arasında 200 kadar büyüklü küçüklü, uluslararası telif işinde faal yayınevi de var. Ülkenin genelinde 4400’den fazla kitapçı, yayınevlerinin ürünlerini okurlara ulaştırıyor.
Türkiye’de ise, tahmin edersiniz ki, durum pek aynı sayılmaz. 2008’de Bağımsız Eğitimciler Sendikası’nın AR-GE biriminin yaptığı bir araştırmada, Türkiye’de on binde 1 kişinin kitap okuduğu, 1 kişinin kitaba yılda 0.45 dolar ayırdığı ve dünya ölçeğinde okuma sırasına göre ülkemizin 86. sırada yer aldığı belirtiliyordu.
Türkiye Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri Metin Celal geçtiğimiz kış verdiği bir beyanatta, yayıncılık sektörünün 2000’li yılların başından bu yana hemen her yıl küçüldüğünü söyledi. Krizle beraber yayıncıların yıllık ciro kaybının yüzde 30’ları bulduğunu iddia eden Celal, yayıncılığın kronikleşmiş, çözülmeden bırakılmış sorunları başında sektörleşememe halinin geldiğinde israrcıydı. Üstelik kitap okuma oranları hızla düşerken, korsan yayınlar da her yıl yazarların ve yayıncıların kazançlarının yüzde 40’ını çalmaya devam ediyordu.
Yani tablo pek de iç açıcı değil.
Şimdi gelin siz düşünün: bizim her daim yarı aç dolaşan ve bir kitabı 1500-2000 kopya basıldı diye sevincinden bayram yapan muharrirlerimize karşı, onların karnı tok sırtı pek, tasasız ve gürbüz yazarları. 7-1 işten bile değil, anlıyor musunuz?
Emrah Serbes’in olayın ertesinde dediği gibi, “önümüzdeki maçlara bakacağız” Başka çaresi yok.

No comments: